31 Ağustos 2016 Çarşamba

Beni Bulun Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 08:06:00 0 yorum

Arka Kapak
  Michelle Knight 2002 yılında, Ariel Castro isimli bir okul servisi şoförü tarafından kaçırılıp, on yıldan uzun bir süre taciz, tecavüz ve işkenceye maruz kaldı. 2003 yılında Amanda Berry, 2004 yılında Gina nDejesus tutsak olarak Michelle'e katıldı. 
  6 Mayıs 2013'te bir fırsatını bulup tutsaklıktan kurtulmalarının ardından, bu olay dünyada büyük yankı uyandırdı. Şimdi ise binlerce kişinin merak ettiği konu şu: O evin içinde neler oldu? 
Üç kadın akıl almaz işkencelere dayanacak gücü nasıl buldu?

  Michelle Knight, gözler önüne serdiği bu sarsıcı hikayesiyle suskunlar için bir ses, her yıl kaybolan binlerce çocuk ve genç için güçlü bir sembol oluyor. 

Kitap Yorumum

  Herkese merhaba yeniden... :) Beni Bulun, otobiyografi tarzında bir kitap. İki günde kitabı bitirip yorumunu hemen girmek istedim. Aslında kitap o kadar güzel ve akıcı ki bir günde bile bitirilebilir ama kesinlikle sindirilerek okunması gerekiyor. 
  Ben bu kitabı okuduktan sonra biraz daha erkeklere karşı düşman oldum. Erkek egemenliği bir kere daha gözüme battı. Kesinlikle herkes okumalı diye düşünüyorum. Kitabı sadece 18 yaşından büyüklere tavsiye ediyorum. Bazen elimizde bulunan özgürlük bize çok basit geliyor, fakat öyle hayatlar var ki hakkımız olan şeylerin küçük miktarını bile aldıklarında onlara lüks gelebiliyor. Otobiyografi tarzında bir kitap olduğundan ben Michelle Knight üzerinden bahsedeceğim.
  Michelle Knight, çok yoksul bir ailede büyüyor. Asla ailesi tarafından sevgi görmüyor. Birde yaşadığı evde çekirdek aile olarak yaşamıyorlar. Akrabalarıyla beraber aynı evde kalıyorlar. 6 yaşında akrabası tarafından tecavüze uğramaya başlıyor ve yıllarca aynı evin içerisinde her gün tecavüze uğruyor. Bir gün evden kaçmayı başarıyor fakat bu seferde köprü altlarında yaşamaya çalışıyor. Daha yaşı çok küçük olduğu için ailesi onu bulup tekrar eve götürüyor. Eve gelişiyle beraber, o akrabası tarafından yine her gün tecavüzler de başlıyor. Ve en çok beni üzen şey; ''tecavüz sırasında artık mutlu olduğum şeyleri düşünüyordum o adam üzerimden inene kadar'' diyor. 
  Bir gün aynı okulda okuduğu bir çocuğa aşık oluyor. İlk defa sevginin ne olduğunu görüyor. Ama bu çocukta Michelle'i kullanıp onunla beraber olduktan sonra ayrılıyor. Michelle, bu çocuktan hamile kaldığını anlıyor ve annesinin bu çocuğu istememesine rağmen doğuruyor. Hatta hamileliği boyunca tecavüz eden kişiye, karşı koyduğuna bile şaşırıyor. Ve bir gün içinde büyüttüğü, ona her zaman umut olan, ışık olan bebeği joey'i kucağına alıyor. 
  Michelle, oğlunu hep oyuncak ayım diye seviyor. Bu benim çok ama çok fazla hoşuma gidiyordu. Tüm hayatını oğluna adayabilirdi, çok fazla seviyordu onu. Michell'in annesi ve babası boşanıyor ve annesi artık evlerine başka bir adam getirmeye başlıyor. Bu getirdiği adamda Michelle'e zarar vereceği sırada, oğlu ağladığı için adam gidip oğlunun ayağına zarar veriyor. Hastaneye kaldırdıklarında oğlu elinden alınıp, sosyal güvenlik kurumuna bırakıyorlar. Elinde olmadan önce çocukluğu, sonra oğlu ve sonrada 11 yılı elinden alınıyor. 
  Bazı ayrıntılar var onları burada vermek istemiyorum ama bir şekilde Michelle, sapkın bir adam tarafından kaçırılıyor. Kaçırıldığı evde hiç kimsenin aklının ucundan bile geçiremediği işkenceleri yaşıyor, tecavüzlere uğruyor. Kaçmak için çok çırpınıyor fakat her zaman başarısızlıkla sonuçlanıyor. 2 yıl aradan sonra adam başka iki kızı daha kaçırıp eve dahil ediyor. 11 yıl boyunca bir insanın aklını kaçırmamasının imkanı olmayan yerde, işkencelerde, Michelle hep oğluna kavuşacağı hayaliyle yaşayıp, hayallerinde onunla konuşup, ona mektuplar yazıp, resimler çizerek yaşamaya dair isteğini hiç bitirmiyor. Bir gün o evden kurtulabileceğine dair umut hiç bir zaman tükenmiyor. Zaten kendisi de söylüyor umutsuz yaşayamazdım diye. Michelle'i kaçıran adam sürekli ona kimsesiz olduğunu ve bu şekilde olduğu için hiç bir yerde onu arama çabaları olmadığını söyleyip acısına acı katmayı da başarıyor. Michelle, anılarını yazarken adamın adını bir kere veriyor ve sonra onun adını hiç yazmıyor. Canavarların adlarının olamayacağını ve onun ismiyle yazılmasını hak etmediği için kitapta ondan bahsederken ''adam'' diye bahsediyor.
  Kitap, fazlasıyla güzeldi. Hayat dersleri çok bol olan bir kitaptı. Ve sizden bir ricam var, eğer çevrenizde görmeye alışık olduğunuz bir insanı bir anda görmemeye başlarsanız mutlaka ama mutlaka polise veya onu tanıyan arkadaşlarınıza, eşinize dostunuza haber verin çünkü bu dikkatsizlikle birçok insanın hayatı elinden çalınıyor.
   Kitabın arasında bir de yaşadığı ev ve gördüğü işkencelere ait zincirlerin resimleri de bulunuyordu. Bu resimlerin bulunması da nasıl bir alanda kaldığını en güzel şekilde bize sunuyordu ve yaşadığı tüm zorlukları bir kez daha somut bir şekilde görüp anlıyorduk. Alın okuyun ve okutturun kesinlikle. :) Ayrıca çeviri muhteşemdi ve çok akıcıydı. Daha ne kadar övebilirim bilmiyorum, sadece herkesin emeğine sağlık diyebilirim. :)) Şimdiden size de keyifli okumalar dilerim. Başka kitaplarda görüşmek üzere, Hoşçakalınnn... :)

  Kitaptan Alıntılar
  
  ''Hayatınız sizden çalındıktan sonra en temel şeylere sahip olmak bile sizi mutlu ediyordu.''

  ''Hayatın acısını ve tatlılığını duyumsamak ve geçmişimle kendi başıma yüzleşmek zorundayım. Sonrası, inişlerle çıkışlar... Sonsuzluğun özgürlüğünde olabilmek için anın değerini bilmek gerek.''

  ''Orada bir yerlerde hayatın güzel olabileceğini, seni seven birinin çıkabileceğini biliyorum. Tek yapmamız gereken siyah-gri bulutların dağılmasını beklemek. Ardından, bizlerin gülen palyaçoların arkasındaki güzel yağmuru görebiliriz.''



29 Ağustos 2016 Pazartesi

Bir Tutam Aşk Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 09:00:00 0 yorum


Arka Kapak

''Sen olduktan sonra bir daha asla yolumu kaybetmem Kerem. Sen benim ışığımsın, deniz fenerimsin.''

  Herkesin hayatında bir deniz fenerine ihtiyaç vardır... 
Karanlıklar içinde kaybolup yolunu kaybetmesin diye. Ailesinin dik başlı, haşarı kızı Zeynep... Deniz fenerine tutkun, avukatlığı bırakıp hayallerinin peşinden mutfağa giren, iri kahverengi gözlü, kendisi gibi asi olan kıvırcık saçlarıyla acemi bir şef adayı... Amerika'da büyümüş, yakışıklı, dövüş sevdalısı Kerem...
  Hareli yeşil gözleri, yanağında gamzesi, işkolik olmasıyla ünlenen usta bir şef... Bir telefon konuşmasıyla başka yerlere savrulan iki farklı hayatın aksi tesadüflerle ortak bir ''aşk''ın dile gelmiş hali... Kader onları başka ülkelerden, şehirlerden koparıp İstanbul'da, lüks bir restoranın mutfağında birleştiriyor. Bol baharatlı, soslu, tarçınlı, balkabaklı, acılı, ekşili bir romana hoş geldiniz.

  Şimdi dumanı üstünde tüten sıcak bir kahveyle tarçınlı kurabiyelerinizi alıp koltuğa kıvrılmanın zamanı. Hepinize keyifli okumalar.

Kitap Konusu

Merhaba arkadaşlar... :) Uzunca bir süre burada kitap yorumu paylaşamadım hatta pek fazla kitap okumaya da vakit bulamadım. Ağustos ayı bu bakımdan benim için biraz eksik bir ay oldu, ama bunun telafisi elbetteki edilecek. :) ,
  Bu ay fazla kitap okuyamamamın birkaç sebeplerinden biri de ''Bir Tutam Aşk'' kitabı oldu. Size bunun sebebini kitabın yorumuna geçtiğimde birazdan aşağıda anlatacağım ama önce konusunu paylaşmak istiyorum sizlerle...
  Zeynep ve Kerem adlarında iki ana karakterimiz var. Zeynep Eskişehir'de okuyup büyümüş. Üniversiteyi başka şehirde okumak yerine Eskişehir'de kalıp Anadolu Üniversitesinde Hukuk okumayı tercih etmiş. Belli bir yaşına kadar anne ve babasının sözünden çıkmamış. Hayatını anne ve babasının hayallerine göre şekillendirmiş. Ancak okulu bitirince anlar ki avukatlık ona göre değil, o da aşçılık okumaya karar veril. Aşçı olması için İstanbul'a gitmesi gerekir. Zor zahmet ailesini ikna edip İstanbul'a arkadaşı Derya'nın yanına yerleşir. 
  Okuluna gidip gelirken bir gün yaptığı bir sakarlıktan sonra iş kapısı açılır ve çok lüks bir restoranda işe başlar. Ve orada hayatının aşkı olan Kerem ile yavaş yavaş birbirlerini sevmeye başlarlar. 
  Kerem ise Amerika'da aşçılık eğitimini tamamlamış, orada düzenini kurmuş bir genç... Ama bir gün abisi için İstanbul'daki restoranın başına geçmesi gerekir. İstanbul'a gelir ve iki aşığın yolları az önce de bahsettiğim gibi burada kesişir. Devamını da öğrenmeyi sizin okumanıza bırakıyorum... :)

  Kitap Yorumum

  Öncelikle kitap 638 sayfa olmasından dolayı çok kalındı. Bunun yanında gereksiz yere ayrıntı verilip kitap gereksiz yere uzatılmıştı. Ben gerçek anlamda kitabı alıp okuduğuma pişman oldum. Bütün ağustos ayı boyunca elimde sürüklenen bu kitabı okumak zorunda kaldım. Ayrıca kitap çok ağır tarçın kokuyordu. Tarçın kokusunu sevmeyenlerin buna dayanacaklarını hiç zannetmiyorum. Ben tarçın kokusunu sevdiğim halde bu kitabı okurken bana bile çok ağır geldi.
  Olaylar Kerem ve Zenep'in ağzından anlatılmıştı. Zaten kitabın yazıları inanılmaz derecede küçük ve çok rahatsız ediciydi, birde Kerem'in ağzından anlatılanlar daha da fazla küçük yazılı ve yorucuydu. Çok defa bırakmayı düşündüm ama kitap ve filmleri sonuna kadar bitirme takıntım olduğundan dolayı büyük bir sabırla okumaya devam ettim. 
  Zeynep ve Kerem o kadar çok ergen gibi davranıyorlardı ki bana lise aşıklarını anımsatıyorlardı. Aralarındaki ilişki çok klişeydi. Birde iki ortak arkadaşları olan Derya ve Alp çifti vardı. Hani iki sevgilinin yakın arkadaşlarını da birbirleriyle sevgili yapma çabaları gibi bir çabadaydılar. 
  Seri bir kitapmış. İkinci kitabını okuyacağımı zannetmiyorum asla. 
Bir düşünüyorum da kitap hakkında anlatılacak bir şey bile yok ya. Kitabın tek amacı Zeynep ve Kerem'in sevgili olmasını sağlamaktı. Birde Kerem'in sürekli serseri gençler gibi Zeynep'e güzelim güzelim demesini hiç sevemedim. Zeynep''in ise aşık olduğunu belli etmemek için gereksiz yere girdiği tavırları hiç sevemedim. İkisi de hiç doğal karakter değillerdi. Kitap kendisini çok tekrarlıyordu. Bir olayı Zeynep'in gözünden okuduğumuzda aynı şekilde hiç bir fark olamadan aynı şeyleri Kerem'den de okuyorduk. Hep aynı cümleler, hep aynı olaylar kendisini tekrarlayıp gitti sonuna kadar. 
  Kerem ve Zeynep'in aşklarının tek engelli Zenep'in ailesiydi. Bence bu kadar basit bir konusu olmamalıydı. Ailesi önce Zeynep'in başka şehire gitmesini istemiyorlardı, sevgilisi olduğunu öğrendiklerinde de Kerem'i tanımadan etmeden sebepsiz yere istemediler. Sonuçta küçük bir kızdan bahsetmiyoruz, okulunu bitirip kendi kararlarını verebilecek ve zamanı geldiğinde de bunun çok normal bir şey olduğu gibi evlenip gidecek. Ama ailesi bir türlü bu düşünceyi kabullenemiyordu. Bu bakımdan da çok saçma bir düşünce ve anlamsız bir şeyler vardı. Sırf kitabın konusu aşk olduğundan dolayı kolay bir aşk olmaması için yazar heralde böyle saçma bir engel koydu.
 Benim kitap hakkında düşüncelerim bu yönde. Aranızda sevenleriniz de vardır eminim ki ama ben hiç sevemedim... Pişmanlık sebebimdi yani bu kitap bu ay için. 
  Şimdiden sizlere keyifli okumalar diliyorum. Hoşçakalıııın... :))

Kitaptan Alıntılar

  ''Ben de yıllarca müzik kutularındaki melodi gibi sadece tek bir şeyi tekrarlayıp durdum.''

  ''Deniz fenerleri benim için çok özel. Karanlıkta etrafa saçtıkları ışıkla kaptanlara nasıl yol gösteriyorlarsa; benim için de deniz fenerleri bir yol gösterici, yolumu kaybetmememi engelleyen bir kurtarıcı.''

  ''Erkekler her zaman sevdikleri kadını yarı yolda bırakacak kadar güvenilmez oluyorlar. Ya da bana hep böyleleri denk geliyor.''

  ''Aşk, insan yaşamının en güzel duygusu. Hiç kimsenin tam olarak tanımlayamadığı, hayatı boyunca en çok aradığı, en çok yaşamak istediği şey. Şu ana kadar yaşadığım kalp kırıklıklarım, üzüntülerim, yiten hayallerim beni bugüne hazırlamak içinmiş. Artık geçmişim için üzülmüyorum. Yaşamda her şeyin nedeni varmış. Tüm yaşananlar için minnettarım.

 

Frambuaz Tadında Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review