25 Haziran 2016 Cumartesi

The Danısh Girl Film Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 12:42:00 0 yorum
Film adı: The Danısh Girl
Yönetmen: Tom Hooper
Tür: Dram, Biyografik
Imdm: 7,0









  Merhaba arkadaşlar. :)) Tatilin bu hiç bitmesini istemediğim günlerinde, kendimi zamanım oldukça bol bol film izlemeye verdim. Film izlemeyi çok seviyorum hatta en az kitap okumak kadar çok seviyorum. Fakat dizilerle hiç aram yoktur. Dizilerin devamını getirmek için uğraşmam gerekiyor ve ben bir şeylere bağlanmayı hiç sevmiyorum. İzleyeyim ve bitsin istiyorum hatta arkası gelen filmlerden bile pek hoşlanmıyorum. Benimde işte böyle garip bir yapım var. :)) 
  Ben yine fazla uzatmadan bu muhteşem filmin önce konusuna geçeyim, sonra da yorumunu paylaşayım...



  Einar ve Gerda evli bir çifttir. Hayatlarında her şey normal ve yolunda gider. Birbirlerine çok da aşıktırlar ve bir bebekleri olsun isterler fakat bir türlü çocukları olmaz. İkisi de ressamdır. Gerda, bazı resimlerinde Einar'a kadın kıyafetleri giydirerek çizer. Einar'ın içinde bastırılmış olan kadın olma isteği böylece giderek daha da artmaya başlar. 
  Bir gün yine Garda, Einar'a kadın kıyafeti giydirip, çizdiği bir resmini tamamladığı sıra da Einar artık geri dönülmez bir yola girmiştir. İlk başlarda Gerda'nın elbiselerini giymeye başlar, içindeki o kadını çıkartmaya çalışır, hatta o sıralar Gerda bunda bir tehlike göremez. Einar'dan, Lili isimli bir kadın çıkartırlar. Bu başlarda Gerda için güzel bir oyundur. Liliyi süsleyip onun resimlerini de çizmeye başlar. Ve Lili'nin resimlerini çizdikçe, ressamlığında daha da başarılı olmaya başlar. Tabloları daha da fazla ilgi görür. 
  Gerda, Einar'ı bir baloya götürmek ister fakat Einar oraya Lili şeklinde gitmek ister ve bu yeni kılığıyla onu Einar'ın kuzeni olarak tanıtırlar. Baloda Lili'yi bir erkekle öpüşürken görünce Gerda her şeyin farkına varır ve bir yanlışta olduklarını anlar. Evlerine döner dönmez artık bu oyuna son vermeleri gerektiğini söyler fakat Einar ne yaparsa yapsın bir daha kendisi gibi olamaz. Yine bir yolunu bulup sokaklara Lili şeklinde çıkar ve artık erkeklerden daha da fazla hoşlanmaya başlar.
Einar, bu yeni kimliğini bulmaya çalışır. Bedeni bir erkek bedeni olsa da aslında içinde bir kadın olduğunu düşünür. Gerda ise her anlarında kocasını daha da çok özlemeye başlar. Bu şekilde olaylar hiç tahmin edemeyecekleri kadar gelişmeye başlar...
Konusu benden bu kadardı şimdide kendi görüşlerime geçebilirim...

  
  Filmin gerçek bir hikaye olduğunu hatta isimlerin bile aynı olduğunu öğrenince filme bakış açım bile çok değişti ve bir kat daha filmden etkilendim. Kesinlikle izlenmesi gereken filmlerin arasında. Hatta kitabı da var fakat ben bunu izledikten sonra öğrenmiş oldum... 
  Filmde aşk başka bir boyuttaydı. Gerda, öyle güzel her koşulda Einar'ın yanında oluyordu ki... Einar'ı her şekilde kabul etmişti. Ama bazı zamanlarda ona çok ihtiyacı olduğunu söylüyordu ve bir saatliğine bile Einar'ı geri getirmesini istiyordu. Einar içinse böyle bir şey mümkün olmuyordu. İki karakter arasında sıkışıp kalmıştı, Gerda'yı çok fazla yalnız bıraktığının da farkındaydı ama hiç bir şey yapmakta elinden gelmiyordu. 
Einar, Gerda'ya artık evli olmalarının çok anlamsız olduğunu söyleyip kendi yolunu aramasını istesede Gerda ondan vazgeçmiyordu ve boşanmayı asla düşünmüyordu. Bazen Einar'ın bu durumda olmasının suçunu kendinde arıyordu. Onu kadın kılığına soktukça değiştiğini düşünüyordu. Ve her şekilde onu olduğu gibi kabul etmeyi çok güzel başarıyordu...
  Einar ise, Lili'e dönüştükten sonra eski alışkanlıklarının hiç birisini yapmıyordu çünkü Einar'ı içinde öldürmüştü. Kendi kimliğini arama çabası çok güzeldi ve çok doğaldı. Aynı zamanda oyunculuklar çok etkileyiciydi. Filmi çok fazla beğendim hatta etkisinden bile bir kaç gün sonra çıkabildim. Herkese tavsiye ederim bu güzel filmi. Yalnız tam olarak gerçekte yaşamış olan Einar ve Gerda'ı yansıtmıyordu biraz kurmaca olmuştu. Bence bu iki karakterin de hayatlarını okursanız daha da iyi olabileceğini düşünüyorum. Şimdiden iyi seyirler diliyorummm... Hoşçakalın. :))))

24 Haziran 2016 Cuma

Kleopatra Kitap Biyografisi

Gönderen Unknown zaman: 07:13:00 0 yorum
Kitap adı: Kleopatra
Yazar: Stacy Schıff
Yayın: Martı Yayınları
Sayfa: 412
Puanım: 5/5









  Bugüne dek yaşamış kadınlar arasında VII. Kleopatra, yirmi iki yıl boyunca Mısır'a hükmetti. Bir defasında krallığını kaybetti, sonra tekrar kazandı, neredeyse tekrar kaybetmenin eşiğine geldi, sonra krallığını imparatorluğa genişletti ve sonunda hepsini kaybetti. Çocukluğunda bir tanrıça, on sekiz yaşında bir kraliçe, kısa süre sonrasında ünlü biri olarak, spekülasyon ve yüceltmelerin, dedikodu ve efsanelerin vazgeçilmez konusuydu; hatta yaşadığı dönemde bile. Gücünün zirvesindeyken, neredeyse bütün Akdeniz sahilini, herhangi bir Mısır hükümdarının son krallığını yönetiyordu. Bir an için Batı dünyasının kaderini de ellerinde tuttu. Evli bir adamdan bir çocuğu, bir diğerinden üç çocuğu daha oldu.
  Becerikli, ne yaptığını bilen bir hükümdard; filo oluşturmayı, isyanları bastırmayı, bir para birimini yönetmeyi ve bir kıtlığı önlemeyi biliyordu. Önde gelen Romalı bir general, onun askeri meselelerle ilgili dehasına hayran kalmıştı. Kadın hükümdarların ender olmadığı bir dönemde bile sivrilmiş, antik bir dünyayı yöneten tek kadın hükümdar olarak Batı dünyasının meselelerinde bile bir rol oynamıştı.
  Felaketler hiç şüphesiz bir ünü güçlendirir ve Kleopatra'nın sonu da ani ve çarpıcıydı. O zamandan beri de kendini hayal gücümüzün derinliklerine yerleştirdi. Shakespeare, Kleopatra'ya sonsuz özellikler atfetmişti ama o bile bu kadarını tahmin edemezdi.


  Herkese merhaba :))Bu sefer de farklı bir türle buradayım... Artık blogda biyografi tarzı kitaplara da yer vermek istedim, hem de tarihten yada günümüzden önemli insanları da tanımamıza yardımcı olur diye düşündüm. 
  Kleopatra bu biyografi tarzındaki kitapta çok güzel akıcı bir dille anlatılmış. Kitapta o dönemin tarihi olaylarına yer verilmesi, her şeyi bir sebep ve sonuca bağlanarak işlenmesi benim çok hoşuma gitti. Bir tarih kitabı olmasına rağmen anlatılanlar hikayeleştirildiğinden dolayı sıkmıyordu.
O dönemin gelenek ve görenekleri çok güzel yansıtılmıştı. Tarihe meraklıysanız yada Kleopatra'ya veya Roma ve Mısır kültürlerine ilginiz varsa kesinlikle tavsiye ederim.
Hem imparatorluk içinde ihanetlere, taht kavgalarına yer verilirken halkada yer verilmişti. Dönemin koşulları üzerinde durulmuştu. 
  Mesela; Kleopatra, erkek kardeşiyle evlendiriliyordu... Günümüz koşullarına bakarsak bu imkansız bir şey değil mi? Ama şöyle de bir şey var, eğer tarih okuyorsak kesinlikle şimdiki zaman arasında karşılaştırma yapmadan, objektif bir şekilde olaylara bakmalıyız. Kardeşiyle evlendirilme sebebi; imparatorluğa kendi hane dışından birilerini karıştırmamak içindi. Ama kendi hane içinden bile olsa entrikalar kesinlikle bitmiyordu...
Okurken Kleopatra'nın ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha anlamış oldum. Ölümü bile kesinlikle çok asaletli bir şekilde, ona yakışır biçimde olmuştu. 
Kardeşi onu saraydan sürgüne gönderdiğinde, Roma imparatoru Sezar'a sığınmıştı. İşin içine aşk ve mantık girince bile ne kadar iki arada kalıyoruz dimi? Fakat o dönemde işin içine aşk ve imparatorluk girince daha da zor bir durum arasında kalınıyor. Yapılan yanlışlar, hatalar elbetteki vardır fakat dönemin koşul ve şartlarına da bakılırsa daha rahat her şeyi kafamızda oturtabiliriz.
  Uzun bir sene beraber yaşamışlardı. İki ülkeyi de birlikte yönetebilmişlerdi ve Sezar'dan bir oğlu dünyaya gelmişti. Sezar'ın ölümü de bir çok entrikalarla doluydu. Sezar ölünce, Roma imparatorluğu ikiye ayrılır, Sezar'ın yeğeni ve Antonius arasında rekabet başlar. Mısır'ı ziyaretinde Kleopatra'nın ilgisiyle çok etkilenir ve zamanla ona aşık olur ama bu aşktan da çok öteye gider zamanla Kleopatra'nın kölesi haline gelir ve güçsüzleşir düşmanlarına karşı, hatta halk tarafından da gözden düşer ve sevilmez. Tüm bunların sonucu olarak çareyi intihardan yana kullanır.Kleopatra'nın bu adamdan da 3 çocuğu olmuştur. 
  Yaşadığı felaketler her zaman Kleopatra'yı daha da güçlendirmişti. Kadın hükümdarların ender olmadığı bir dönemde bile o sivrilmeyi başarabilmişti.
  Dönemin evlilik sözleşmeleri bile ilgi çekiciydi... Mesela; gelin, kocasının içeceklerine aşk iksirleri katmamaya yemin edermiş. Ne kadar garip bir şey değil mi?
Kitap okunmaya değer kesinlikle... Daha birçok güzel ayrıntılarla dolu aynı zamanda da. İnşallah faydalı bir yorum olmuştur...
Bugünlük benden bu kadar, kendinize çok iyi bakın Hoşçakalın... :))) 

''İnsanın en değerli özelliği, neye inanmaması gerektiği konusundaki sağduyusudur.''

''Kadın hükümdar olmasıyla, hükümdarların kadınlar tarafından yönetilmesi arasında ne fark var? Sonuç aynıdır.''



   

20 Haziran 2016 Pazartesi

Tembellik Hakkı Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 14:43:00 0 yorum
Kitap Adı: Tembellik Hakkı
Yazar: Paul Lafargue
Yayın: Kırmızı Kedi Yayınevi
Sayfa: 66
Puanım: 5/5








  Damadı olduğu Marx'tan ve Proudhon'dan etkilenmiş sıradışı Fransız Marksisti Paul Lafargue'ın zamana meydan okuyan manifesto niteliğindeki metni Tembellik Hakkı, kapitalizmim vahşi çalışma koşullarına olduğu kadar, çalışmaya övgüler düzen 20.yüzyılın Marksist klişelerine de erkenden savaş açmış bir eserdir. Bu kısa ve özlü metin, bir aylaklık övgüsünden ziyade, egemen liberal amentünün beyinleri istilasına karşı bir uyarıdır.



  Herkese selammm. :))) Ramazan ayının böyle sıcak ve güzel günlerinde umarım herkesin keyfi de yerindedir. :) Tembellik hakkı kitap yorumuyla bu sefer karşınızdayım... Bir günde okuyabileceğiniz bir kitap. Kısa olmasına rağmen size bir çok bakış açısı kazandıracağını düşündüğüm bir kitap oldu aynı zamanda da. 
  Kitapta belli başlı bir olay örgüsü yoktu. Yazar tamamen düşüncelerini yazmıştı. Kitap hakkında ne konuşabilirim tam olarak bilemiyorum. Genel olarak, kitabın konusunu, yazarın bakış açısını çok sevdim ve dili de hiç ağır değildi. Kitap kendisini sıkmadan okutturabiliyordu.  Kitabın bir çok yerinde önemli ayrıntılar ve güzel örnekler de yer alıyordu. Kesinlikle sürüp giden alışkanlıklara, bize dayatılan kadere, her zaman bizim seçimimiz olmayan ama yapmamız gereken işlere karşı çok güzel karşıt düşüncelerle dolu olan bir kitaptı. Kapitalizme karşı yazılmış çok anlamlı bir kitaptı. Kısa olmasına rağmen içinde, okuyup fikir alınabilecek kocaman bir dünya barındırıyordu. 
  Eğer tarihe ve bu tür konulara merakınız varsa ya da en azından bu konularda bir nebze fikir almak isterseniz bu kitabı kesinlikle tavsiye edebilirim. 
Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadar. Kısa oldu biraz ama söyleyebileceğim her şeyi söylediğimi düşünüyorum. Eğer merak ettiğiniz başka şeyler varsa yorum olarak yada mailden bana ulaşabilirsiniz. :) 
Bol okumalı günler diliyorum. İçinizdeki dünyadan asla ayrılmayın...

''Tembellik edelim her konuda; 
sevmek için, içki içmek, bir de tembellik etmek hariç.''

''Çağımızın çalışma yüzyılı olduğu söyleniyor;
aslında acının, sefaletin ve çürümenin yüzyılı.''

''Yoksul uluslar, halkın rahat ettiği usulardır;
zengin uluslarda ise halk genelde yoksuldur.'' 

14 Haziran 2016 Salı

Cemal Süreya - Önceleyin

Gönderen Unknown zaman: 10:54:00 0 yorum

Önceleyin

Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Şarabın yanısıra felekte bir Cumartesi
Gözlerin, onun ardından yüzün, dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi.

Yeni çizilmiş gözlerinle namuslu, gerçek
Bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
Sen çıkardın utancını duvara astın
Ben aldım masanın üstüne koydum kuralları
Her şey işte böyle oldu önce

(1955)

13 Haziran 2016 Pazartesi

Cemal Süreya - San

Gönderen Unknown zaman: 14:27:00 0 yorum

San

Kırmızı bir kuştur soluğum
Kumral göklerinde saçlarının
Seni kucağıma alıyorum
Tarifsiz uzuyor bacakların

Kırmızı bir at oluyor soluğum
Yüzümün yanmasından anlıyorum
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa 
Dörtnala sevişmek lazım.

(1957)

12 Haziran 2016 Pazar

Gönülsüz Muhafız Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 08:50:00 0 yorum
Kitap Adı: Gönülsüz Muhafız
Yazar: Melissa J. Cunnıngham
Yayın: Kaldırım Yayınları
Sayfa: 352
Puanım: 3/5








  Karanlık ve tehlikeli, asi genç Brecken Shaefer'in muhafızı olmak göründüğünden çok daha zor.
  Ölüm, 16 yaşındaki Alisa Callahan'ın sandığı gibi bir şey değildi. Yumuşak ve pembe renkli bulutların üzerinde, büyü
kannesi ve en iyi arkadaşıyla birlikte sonsuzluğa uzanmak en büyük hayaliydi. Kısacık hayatında birden fazla acı verici tecrübeyle karşılaşmış olmasının bir mükafatı olacaktı herhalde. Ancak ne yazık ki kendi canınıza kıydığınızda, o sonsuz mükafatları elde etmek o kadar da kolay olmuyordu.
  Alisa; intiharının bedelini ödemek üzere muhafızlık yapmak zorundadır. Bu kolay bir iş gibi görünse de, Alisa'nın korumak zorunda olduğu gencin tehlikeli bir sırrı vardır ve kesinlikle hayatında Alisa'yı istememektedir.
  Brecken Shaefer sıradan bir genç değildir. Özel yetenekleri, Alisa'nın ölümden sonraki hayatını kabusa çevirecektir. İkisi arasında bir takım duygular filizlenmeye başladığındaysa, olaylar kontrolden çıkar. Alisa, kendi içindeki şeytanla yüzleşmek bir yana, Breckhen'ı korumak için, ikisinin de ruhlarını tamamıyla yok etmek üzere olan bir iblisle de yüzleşmek zorundadır.
  Alisa geçmişinden saklanmaktan yorgun düşmüştür. En kolay şey kaçıp gitmekken, Brecken ona dayanma gücü verebilecek midir?


  

  
Herkese merhaba:))) Güzel bir pazar gününde oturup, bitirdiğim kitabın yorumunu paylaşmak istedim inşallah sizlere de kitap hakkında bir fikir vermiş olabilirim. Yine önce konusundan biraz bahsedeyim sonrasında da kendi düşüncelerime geçeyim.
  Alisa adında 16 yaşında bir kız var. Geçmişinde en yakın arkadaşı olan Natty'nin babası tarafından ikisi de tacize uğruyorlar ve bunu kimseye söyleyemiyorlar. Natty, Alisa'nın tek dostudur ve kanserden dolayı Alisa Natty'i kaybeder. En yakın arkadaşının ölümünün ardından Alisa kendisini bir türlü toplayamaz antidepresan hapları kullanır fakat bu haplar Alisa'yı daha da kötü yapar ve Alisa'yı intihara sürükler. Alisa kendi sürdüğü arabasıyla intihar eder her şeyden kurtulmak için ama istediği gibi gitmez hiç bir şey. Öbür tarafta bir ayrım vardır cennet ve ruh hapishanesi olmak üzere. Alisa tam orta yerdedir ya cennete gidecektir yada ruhlar hapishanesine. Seçimi Alisa'ya yaptırıllar ya dünyaya dönüp muhafızlık görevini tamamlayıp cennete girecek yada ruhlar hapishanesine girecektir. Alisa seçimini muhafız olmak yönünde yapar ve dünyaya görünmez bir şekilde gönderilir. Alisa'yı sadece muhafızlığını yaptığı Brecken görebiliyordu.
Brecken 17 yaşında bir genç, Annesini küçük yaşında kaybetmiş babası da başka bir şehirde çalıştığı için eve gelip gidemiyor İki kardeşinin de sorumluluğunu taşımaya çalışıyor ama tabii ailenin eksikliği Brecken'e kötü işler yaptırabiliyor ve Alisa'da onu bu durumdan koruyup kurtarmaya çalışıyor. Tabii bu ikili birbirlerine zamanla aşık oluyorlar ama Brecken'in Jill adında bir kız arkadaşı var aynı zamanda hiç de iyi niyetli olan bir kız değil, bunu anlayan Alisa Brecken'i ondan da uzaklaştırmaya çalışıyor ve olaylar zinciride bu şekilde gelişiyordu şimdi devamını getirmek çok fazla size kitabı anlatmak olur ve kitabın merak ettirecek tarafı kalmaz. Konusundan bahsettiğimize göre şimdi benim düşüncelerime gelebiliriz. :)
  




  Belki de en zorlandığım şey kitaplar hakkında yorum yapmak. Hem düşündüklerimi sizinle paylaşmak hem de kitaba haksızlık yapmamak için her kitapta olabildiğim kadar nesnel olmaya çalışıyorum ve bu yüzden de her zaman önce sadece konusundan bahsediyorum yorumumla kimseyi etkilememem için.
  Öncelikle ilk gözüme çarpan yerden yani kapağından başlayayım. Kapağını sanırım kitap hakkında hiç bir fikir edinmeden yapmışlar çünkü Alisa 16 yaşında kapaktaki kız 26 yaşında ayrca kitapta dikkati çeken sarı saçlar Alisa'nın saçları değil çünkü Alisa'nın saçları okuduğuma göre kahverengiydi. Benim yanına süs olarak koyduğum meleğim bile bence Alisa'ya daha çok benzemiş.:)) İkinci dikkatimi çeken bir nokta da kitabın arka kapak yazısı oldu. Kapakta okuduğum kadarıyla öyle bir heyecanlandım, öyle bir heyecanlandım ki, bu kitapta neler neler olur arka kapak yazısı bile böyleyse dedim ama beklediğim gibi olmadı biz yine umduğumuzu değil bulduğumuzu okuduk.
  Kitabı konu olarak ve verdiği dersler bakımından çok beğendim. İntihar hakkında bize öyle güzel dersler veriliyordu ki bu benim çok hoşuma gitti. Hani bazen deriz ya ölsek kimsenin umurunda olmayacağız diye, hiç öyle bir durum olmuyormuş somut bir şekilde anladığımı söyleyebilirim kitap sayesinde. Muhafızlık yaptığı zamanlarda ailesinin yanına gitmesine izin veriyorlardı, ailesi onu göremiyordu ama o ailesinin ne kadar zorluk çektiği onlara neler yaşattığı çok güzel anlamış olmuştu. Hatta öldükten sonra kendi mezarına gitmesi bile beni çok etkilemişti açıkçası, bulunduğu durum orada çok güzel bir şekilde betimlenmişti. Bir diğer güzel bir ders almamız gereken konu da, bize zarar veren insanları affetmemiz. Bu konu kitapta çok güzel bir şekilde işlenmişti. Affetiğimiz zaman aslında bizim ne kadar rahatlayacağımız çok güzel anlatılıyordu. Ama sonrasında hayal kırıklığı yaşadım, kitap bir anda sanki başka birinin kalemine düşmüş gibi değişti. 
  Alisa ve Brecken karakterlerini tam olarak benimseyemedim. Brecken arka kapak yazısındaki gibi kesinlikle serseri değildi Alisa'yı zorlayabilecek bir kaç durum dışında enteresan bir şey yoktu. 
Kitap anlatımı akıp gitmiyordu, olaylar çok durağan geçiyordu, bu çevirmenden dolayıda olabilir tabi bilmiyorum. Kitabın sonlarında da yaşanan olaylar çok fazla hızlı geçti biraz kitabın sonu, oldu bittiye getirilmiş gibi hissettirdi.
Duygu betimlemeleri ve mekan betimlemeleri yapılmamıştı ve bu yüzden olayları gözümüzde canlandırmakta zordu aynı zamanda karakterlerin duygularına da çok hakim olamıyorduk zaten karakterlere de ısınmak söz konusu değildi.
Alisa ve Brecken birbirlerini nasıl sevmeye başladılar yada en önemlisi Alisa sonuçta bir ruhtu nasıl bu olumsuzluklarla başa çıkabiliyorlardı? Bunlar kitabın bana göre eksik kaldığı noktalardı.
Ama fantastik kitaplar okumayı seviyorsanız bu kitabı yine de tavsiye edebilirim hiç bir şey kaybetmezsiniz bence. Benim yorumum bu kadardı. Dilerim beğenmişsinizdir. Hepinize iyi okumalı günler diyorum. Hoşçakalın... 

''Erkeklere güvenmiyor olmam, onlardan işe yaramayacak biçimde etkilenmeme engel değildi.''

''Nereye gidersen git, hava nasıl olursa olsun, kendi güneş ışığını yanında götür.''

''Onun fikirlerine güvendiğimi ona göstermezsem aramızda bir ilişki başlayamazdı.''
  
''Çoğu insan anlamıyor. Zaman geçip de ölene kadar hiçbir şeyi anlamıyoruz.''

10 Haziran 2016 Cuma

Şurimşine Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 08:04:00 0 yorum
Kitap Adı: Şurimşine
Yazar: Gülsen Kılıçaslan
Yayın: Böğürtlen yayınları
Sayfa: 524
Puanım: 3/5








   ''O dediğin şey ne demekti?''
     ''Şurimşine mi?''
     Evet, o.''
    ''Lazca; canımın içi, sevgilim demek.''

  Sina, yalnızlığının kabuğunda, adını çöl gibi ıssız bir genç kızdır. Bir partide tanıştığı Deniz ise, dalgalar kadar hırçın bir delikanlı.
  Adını bile bilmeden birlikte olduğu Deniz'in, yeni matematik öğretmeni olduğunu öğrenmesiyle Sina'nın hayatı tamamen değişir.

   Her şeye rağmen Sina'dan vazgeçmeyen Deniz, farkında olmadan ona zarar vermektedir. Sina, yeni tanıştığı sahiplenilme duygusuyla Deniz'e sığınırken, aşkları engelleri aşmalarına yardım edebilecek miydi?

  Sina ve Deniz'in yasak aşkı tüm engellere rağmen sürebilir miydi?

  ''Neden hiçbir şey olmamış gibi davranmadın?
  Öğretmenimsin, her şeyi yopk saysan daha kolay olurdu.''
  ''Yapamam. Olmuşla ölmüşe çare yok.''



  Herkese uzun bir zamanın ardından yeniden merhaba... :))) Kitabı bitireli iki haftaya yakın bir süre olmasına rağmen yorumu biraz gecikmeli oldu ama artık yaz tatilinin de gelmesiyle daha sık buralarda olacağım. :) Şimdi her zamanki gibi önce konusundan bahsedeyim sonra da kendi yorumuma geçeyim.
  Ana karakterlerimizden olan Sina daha 18 yaşında ve lise son sınıfta. Kütahya'da kız yurdunda kalıyor. Annesi ve babası ayrı yaşıyor. Annesi intihar etmesinden dolayı Ankara'da bir hastanede tedavi görüyor. Babası da başka bir kadınla evlendiğinden Sina'ya sadece maddi destek sağlayabiliyor.
Bir akşam Sina'nın oda arkadaşı olan Pelin, iki erkekle tanıştığını ve partiye davet edildiğini söylüyor Sina'yı da ikna ederek yanında götürüyor ama tanıştığı iki çocuk aslında onlara tuzak kuruyorlar. Sina'nın dikkatini partideki Deniz çekiyor ve aldığı alkolün de etkisiyle Deniz'le dans edip yakınlaşıyorlar. Partinin sonunda Sina Deniz'in kaldığı otele geçiyor daha birbirlerinin adlarını bile bilmedikleri halde beraber oluyorlar. Sabaha karşı Sina fenalaşıyor hastaneye kaldırıldığında alkolünün içine bir tür başka bir ilaç katıldığı anlaşılıyor. Sina aslında tüm o yaptıklarını o ilacın etkisiyle yaptığından çok büyük suçluluk ve pişmanlık hissediyor, her şeyin ardından yurda döndüğünde o gece Pelin'in o iki çocuk tarafından tecavüze uğradığını öğreniyor. 
  Günler geçiyor bir gün Sina derste sıradan bir şekilde hocanın gelmesini beklerken gelen matematik öğretmeni Sina'nın partide beraber olduğu Deniz oluyor. Sina tüm bunları içine sindirmeye çalışıp Deniz'den uzaklaşmak isterken Deniz'i de bir türlü unutamıyor tabii Deniz'de Sina'yı yalnız bırakmıyor. Aynı zamanda o çocuklarda Pelin ve Sina'nın peşini bırakmıyorlar ve Sina'ya Pelin'i kullanarak büyük bir tuzak kurmaya hazırlanıyorlar. Deniz Sina'yı bu tuzaktan kurtarıyor ama artık tehlikeli bulduğundan onu yurtta yalnız başına bırakmak istemiyor ve onu evine alıyor. Ne kadar birbirleriyle inatlaşsalarda birbirlerine aşık oluyorlar. Ama aralarındaki sorunlar bir türlü bitmiyor. Beraber yaşamalarının ardından olaylar daha da gelişiyor hikaye de buradan sonra başlıyor... Şimdi dilerseniz benim kitap hakkındaki düşüncelere geçelim. :)




  Ben kitabı sevemedim... Bende bir öğretmen adayı olarak öğrenciyle bu şekilde olan bir ilişkiyi doğru bulmadım. Deniz zaten bir öğretmen gibi değildi çok yakışıklı bir karakter olduğundan sınıfındaki kızlar onu çok beğeniyorlardı ve Deniz Sina'yı kıskandırmamak adına kız öğrencileriyle tam ilgilenmiyordu, bence böyle bir ilişki olmuş olsa bile Deniz'in öğretmenlik görevini yerine getirmesi gerekiyordu. Aslında benim açımdan hiç bir şekilde kabul edilir bir şey değil bu öğretmen ve öğrenci ilişkisinin bu şekilde konuya alınması. 
  Kitabın dili çok amatörceydi, sanırım yazarın ilk kitabı olmasından kaynaklanıyordu. Bazı bölümler gereksiz şekilde uzatılmıştı. Duygu betimlemeleri tam olarak beni o duyguya katamadı. 
  Olaylara baktığımda tek bir olay vardı oda Sina ve Deniz'in beraber kalmasıydı onun dışında olaylar gelişmedi heyecanlanamadım kitabı okurken. 
  Sina karakteri pasifti Deniz ne isterse ona uyuyordu. Deniz karakteriyse aşırı derecede baskın bir karakterdi ama her şeye rağmen okulda öğretmenken öğrenciymiş gibi olması, mesleğinin ağırlığını verememesi benim canımı çok sıktı. Resmen çocukla çocuk oluyordu. Deniz'in bir piskopat mı yoksa bir öğretmen mi olduğunu anlayamadım kitap içerisinde. Ayrıca Deniz'in, Sina'nın babasından intikam alma şekli beni çok fazla kızdırdı hiç bir şekilde yaptığının affedilebilecek yanı yoktu, hatta hiç bir adamlıkta böyle bir şey söz konusu bile olamazdı ama Sina'nın onu böyle büyük bir hata karşısında affetmesi, kendisinin ne kadar basit olduğunu bir kez daha gösterdi, ben kendisine olan saygısını bir daha kazanamayacak olduğunu o olaydan sonra kesinleştirmiş oldum.
Kitabın konusu çok basitti, konuşmalar çok basitti, gelişen olaylar daha da basitti. 
  Matematikçi serisinin de ilk kitabı bu kitap. Şimdi Şurina diye bir kitabı daha çıkıyor onu da almayı düşünüyorum hem başladığım seriyi bitirmek adına hemde yazarının dilinin, betimlemelerinin daha da iyi olduğunu Deli adlı kitabından da bildiğim için onu da alıp okuyacağım.
  İkinci çıkacak olan kitapta olayların şekli daha da değişeceği söyleniyor.
Benden bu günlük bu kadar, bir başka kitap yorumunda bir araya gelmek dileğiyle iyi günler ve iyi okumalar diliyorum hepinize... Hoşçakalın. :)


  ''Geceyle gündüz gibiydik. Hem birbirimiz olmadan diğeri olamazdı hem de beraber olamazdık. Zaten isimlerimiz bile ilginçti. Onunki kurak bir çölün adı, benimki engin su kütlesi... Ya o beni yakıp kavuracak ya da ben onun ızdırabını söndürecektim.''

 '' O yanımda olduğu zamanlar, içimdeki yalnızlığı bulamıyordum. Karanlığımsa mavi ışıklar tarafından bertaraf edilmişti.''

 ''Benim bu dünyam, ahiretim, cennetim, cehennemim...
  Her şeyim o olsun istiyorum.''

 ''İnsan en çok kendine kızınca sinirleniyordu.''
 

Frambuaz Tadında Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review