27 Kasım 2016 Pazar

Adınla Çağır Beni Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 12:52:00 0 yorum
Arka Kapak
  Aşk birden çıkar insanın karşısına; yakalamak ya da ıskalamak size kalmış. Bazen aşık olduğunu anlamazsınız, bazen de anlasanız bile onu tutmak, kendinize saklamak zordur.
  Adınla Çağır Beni, delikanlılık çağındaki bir gençle, ailesinin yazlığında kısa süreliğine kalmaya gelen bir konuğun arasında gelişen beklenmedik, bir o kadar da güçlü aşkın öyküsü. Sevdiği kişiyi sadece bedeninin değil ruhunun da bir parçası yapmanın etkileyici bir tasviri.Saf tutkunun dönüştürücü etkisini olağanüstü bir üslupla kaleme alan Andre Aciman, iki erkeğin gözlerinden damarlarına akan bir aşkı okuyucuya yaşatıyor. Adınla Çağır Beni, ince detaylarıyla insanı saran bir roman.

Kitap Konusu

 Herkese merhaba :)) Yine geldim, bir kitap yorumuyla buradayım... Ama konusuna ve yorumuma geçmeden önce burada beni okuyanlarla yada tesadüfen benim yazıma denk gelen insanlarla bir şeyler paylaşmak istiyorum. Bazen hiç bir şeye vakit bulamıyorum, kitap okumaya bile ve bu beni çok fazla üzüyor. Bu sene son senedeyim ve tez konum var. Sadece tez kitaplarından bir şeyler okumam gerekiyor. Eve geldiğimde yorgun oluyorum ve bir tek ders notlarını çıkarabiliyorum... Bazen kendi hayatımda kaybolmuş gibi hissediyorum. Bir yerlere gidip saatlerce hiç bir şey düşünmeden yürümek istiyorum... 

  Kitaplarım karşımda ve onları bitiremediğim için her ay kitap alamamak beni çok üzüyor. Eğitim sisteminin bu şekilde olmasından da defalarca nefret ediyorum. Üniversite bile olsa çok fazla sıkıyorlar ve çok fazla sorumluluk dayatıyorlar. Birde bana bu yetmez gibi Oriflame işine girdim!:D Hayaller ve hayatlar oldu tam anlamıyla o işte... Tuttuğum her şey elimde mi kalıyor bilmiyorum. Ama bildiğim tek bir şey hiç bir şeye yetişemiyorum. Bari bu blogum elimde kalan tek umudum diye buradaki umutlarımı hiç kaybetmek istemiyorum en azından ayda bir bile olsa bir kitap yorumu paylaşmak istiyorum... Biliyorum birilerine mutlaka ulaşıyordur yorumlarım ve birileriyle aynı zevkleri, aynı düşünceleri paylaşıyoruzdur ve bu da beni mutlu etmek için yeter de artar bile... :))) Şimdi içimi herhangi birinize döktükten sonra konusuna geçebilirim. 
  Arka kapak yazısından da anlaşıldığı gibi iki erkeğin aşkı anlatılıyor. Bu tarz bir şeyleri merak etmiyorsanız hiç elinize almayın derim şahsen ben bazı şeyleri okumakta zorlandım... Kesinlikle herkesin hayatına kimse karışamaz düşüncesindeyim. :))) Ama işte yinede okurken farklı oluyor, bilmemek daha iyiydi benim için... 
Ana karakterlerimizden biri olan Elio 17 yaşında ve ailesiyle beraber İtalya'nın Riviera'sında yaşıyor. Gayet bilgili ve kültürlü bir çocuk. Ailesininde gayet hali vakti yerindedir. Villalarında her yaz profesör olan babasının yazar arkadaşlarını ağırlarlar. Evde sürekli edebiyat ve sanat konuşulur. Ailenin akşam yemekleri de hep kalabalıktır. Bir yaz eve, kitabını yazmak için Oliver gelir ve Elio'nun da hayatı böylelikle değişir. Aralarında bir aşk başlar. 
Kitapta çok bir olay bulunmamakla beraber sadece bu iki aşık anlatılmıştı o yüzden size konusundan fazla bahsetmeyeceğim merak edeniniz varsa alıp okusun belki seveceğiniz bir roman  olur. Şimdi kendi yorumumla devam edeceğim... :)

Kitap Yorumum
 Ben kitabı aslında çok sevemedim. .Çok karışık geldi bana kitap yada ben çok karışık dönemimdeyim bilmiyorum ama kesinlikle benim sevebileceğim bir konusu yoktu. Bir kere Elio daha 17 yaşında... Bu yaştaki çocuğun kimliği bile oturmamışken eşcinselliği tatması, bilmesi bana çok saçma geldi. İkisi de eğer olgun olsalardı belki o zaman daha yerinde olabilirdi. 
Kitap, Elio'nun ağzından yazılmıştı. Ben kitaba kısacası hiç bağlanamadım daha fazla olumsuz yorum da yapmak istemiyorum. Çok olaylar durağandı, karakterler çok soyut kalmıştı. Mesela Elio'nun karakteri sadece Oliver'i düşünmekten ve fantazi kurmaktan yaratılmıştı. Oliver'in, sadece kitap yazmaktan ve Elio'ya yaklaşıp yaklaşmamaya karar vermekten ibaretti. Elio'nun anne babası zaten ortalarda çok fazla gözükmüyordu, onlar kendi aile sohbetlerinde sadece varlardı. O yüzden tam karakterlerde oturmamıştı ve çok fazla soyutlardı. 
Umarım merak edenleriniz okurlar ve beğenirler.:) Ben daha fazla kitap hakkında yeni yazılabilir inanın ki bilmiyorum... 
 Hepinize bol okumalı günler diliyorum... Hoşçakalııın. :) 


16 Ekim 2016 Pazar

Fangirl Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 11:44:00 1 yorum

Arka Kapak
Cath bir Simon Snow hayranıdır. 

Öyle ya, tüm dünya Simon Snow hayranıdır...

  Ancak bu Cath için bir hayat felsefesidir ve o takipçi olma konusunda çok iyidir. İkiz kız kardeşi Wren'le çocukluklarından beri Simon Snow kitaplarını defalarca okumaktan, hayran kurgusu yazmaya kadar, kendilerini seriye adamış, annelerini kaybetmelerini de ancak bu şekilde atlatabilmişlerdir. 
Büyüdükçe Wren'in hayranlığı azalsa da Cath'in vazgeçmeye niyeti yoktur. 

  Üniversiteye gidecekleri sırada Wren, onunla aynı odada kalmak istemediğini söyleyince Cath kendi rahat dünyasının tamamen dışında, bir başına kalır. Son derece utangaç olan Cath, kendini yazdığı hayran kurgusuna kaptırmıştır. Hikayesinde her zaman ne diyeceğini gayet iyi bilmekte ve gerçek hayatta hiç tecrübe etmediği romantizmi öyküsüne yansıtabilmektedir. Wren elinden tutmadan da Cath her şeyin üstesinden gelebilecek midir? Kendi hayatına başlamaya gerçekten hazır mıdır? Ya kendi hikayelerini yazmaya?..

En önemlisi de Simon Snow sevdasını geride bırakma pahasına yola devam etmeyi istemekte midir?

Kitap Konusu
  
  Merhaba herkeseee... :) Yaklaşık 1,5 aydır yoktum buralarda ve buraya yorum yazmayı, bir şeyler paylaşmayı çok özlemişim... Buralarda olamamamın sebepleri içerisinde milyonlarca sebep sıralayabilirim aslında ama bunlardan en önemlileri eylül ayında bir kırtasiye markasının tanıtımında çalışmış olmam ve arkasından da okulumun açılmış olması oldu, haliyle de bu dönemlerde fazla kitap okuyamadım...
Ama artık tekrar her şeye başlamışken bir daha bu kadar çok arayı uzatmak istemiyorum. Artık bir an önce kitabın konusundan da bahsedeyim sizlere... :) 
  Cath adında fazlasıyla kendi halinde olan bir karakterimiz var ve bunun birde tam zıttı olan ikiz kız kardeşi Wren... Bu iki kız kardeşi çok küçükken anneleri terk ediyor. Bu olay Cath'i içine kapanık olarak etkilemişken Wren'ni de dışa dönük yapıyor. Babalarıyla beraber büyüyen bu kızlar üniversiteye gitmek için ayrılıyorlar evlerinden ve ikisi de aynı üniversiteyi kazanıyor. Cath, kız kardeşiyle beraber kalacağını düşünüp rahatlarken, kız kardeşi artık ondan ayrılmak, yeni bir hayat kurmak, yeni insanlar tanımak, üniversiteyi dilediği gibi okumak istiyor. Cath hiç istemesede yurtları ayrı oluyor ve Wren'den ayrılıyor. 
 Cath için de hayat bundan sonra başlıyor. Reagan isminde bir kızla aynı odayı paylaşıyor ama bu kız da hiç Cath gibi değil. Reagan, son derece gezmeyi, eğlenmeyi, yeni insanlar tanımayı seven bir kız. Cath ile ilk başlarda hiç anlaşamasalar bile sonra sonra alışıyorlar birbirlerine. Zaten Cath'in tek istediği ders çalışıp arada da büyük hayranlık duyduğu Simon Snow için hayranlık kurgusu yazmak. Simon Snow kim derseniz şu şekilde anlatayım; Harry Poter gibi bir kitap kurgusu, kitaptaki karaktere de Cath bayılıyor ve internet ortamında onlar için hayranlık kurguları yazıyor zaten kitabımızın ismi de bu yüzden Fangirl...
  Reagan'nın birde Levi isminde bir arkadaşı var... Eskiden sevgilisi olan bu Levi artık Reagan için sadece bir arkadaş oluyor ve Cath'ten de çok fazla hoşlanıyor. 
  Bu sıralarda da Wren hiç uslu durmuyor başını belaya soktukça sokuyor ama Cath her seferinde kardeşini yaptıkları için affedip onun yanında oluyor. Levi'de bu sıralarda Cath'i hiç yalnız bırakmıyor, onun hayatına daha da fazla girmek istiyor. 
Cath, Levi'yi ders çalıştırıyor, hayran kurgularını okuyor derken birbirlerine oldukça yakınlaşıyorlar, fakat beraber olabilecekken Levi, Cath'e büyük bir hata yapıyor. Aslında Cath'e kendini kabul ettirebilmek çok zor, çünkü yalnızlığına alışmış bir karakter, annesinin yaptıklarından dolayıda insanlara güvenmekte zorluk çekiyor.
Ancak Levi ve Cath için başka engellerde çıkıyor. Bundan sonrasını da sizlerin okumasına bırakıyorum ve konusunu bu şekilde anlatıp bitiriyorum. :)  

Kitap Yorumum

 Geldik sonunda benim yorumuma... :) Ben kitap için muhteşem güzeldi, elimden hiç bırakamadım, çok sürükleyiciydi diyemeyeceğim malesef... Kitaba eylülde başladım ekimde bitirdim. Hiç bu kadar uzayacağı, elimde bu kadar çok sürüneceği gelmezdi aklıma. Birde bu yazarda sonunu bitirememe var bence. Bir son yaratamadan yarım bitiriyor ve bu da kitaba boşuna okunmuşluk hissi veriyor. Açıkçası ben kitapta hiç yol alınmadığını hissettim. 
  Karakterlere gelirsek, onlar çok güzel işlenmişti zaten yazar karakter yaratmakta, onların hislerini okuyucuya da hissettirmekte çok başarılı... 
  Cath, çok içine kapanık bir kız. Yeni insanlarla tanışmayı hiç sevmiyor, bir düzen kurmuş ve kurduğu düzenin dışına çıkmayı hiç istemiyor. Herkese kapatmış kendisini, kendince duvarları var. Güvenme problemi çekiyor, sebebi de küçük yaşta annesi tarafından terk edilmek. Aslında Cath, çok güçlü bir karakter. Yalnızlığından güç buluyor, yalnız olmayı kendisi istiyor.
 Kitapta en çok Levi ile konuşmaları hoşuma gitti, okudukça güldüğüm yerler oldu.:) Ayrıca annesine ne kadar kızgın olsa da yine de onu yanında istiyor olması, içinden hala kendisine bile itiraf edemediği annesine muhtaçlığı çok güzeldi. Kaldığı yurtta sırf yemekhanenin nerede olduğunu bilemediği için 1 ay boyunca odasında abur cuburlarla karnını doyurması da bi o kadar dikkat çekiciydi.:) Bence gerçek hayatta da bu kadar utangaç insanlar illa ki vardır bir yerlerde ...
  Levi'ye gelirsek, evet çok çabaladı Cath için ama ondan çabuk umudunu kesiyordu. Halbuki Cath'in birine ısınması, sevmesi, duygularını anlayabilmesi zaman isteyen bir şeydi.
Levi, ne kadar arkadaş canlısıysa, Cath o kadar yalnızlığını seviyor. Levi ne kadar kitap okumayı sevmiyorsa, Cath o kadar kitap okumayı seviyor. Levi ne kadar çok ilişki yaşamışsa, Cath o kadar deneyimsiz. Levi ne kadar partilere gitmeyi seviyorsa, Cath o kadar yurdumda oturayım, Simon Snow için bir şeyler yazayım kafasında... Daha bunlar gibi bir çok zıt huyları var ama her şeye rağmen birbirlerini aslında tamamlıyorlar. Aslında iki aynı karakterin beraber olması bana göre çok sıkıcı. Farklı karakterler her zaman birbirlerine farklı şeyler kazandırırlar.
  Wren ise yaramaz kız kardeş... Başına her zaman yeni işler açan bir kızdı. Yeri geldiğinde çok fazla bencil bir kızdı ve bu bencilliği beni çok kızdırıyordu. Cath'i sırf yeni hayat kurmak için çok ihmal etmişti. Babalarına karşı da çok büyük bencillik yapıyordu. Biraz sorumsuzluğu vardı ama Cath, ne olursa olsun onu çok fazla seviyordu. İkiz olmalarına rağmen Cath ablalık ve annelik yapıyordu ona...
  Reagan'da uçarı bir kızdı. Cath'e yemekhaneyi gösteren oydu ve yurttaki tek arkadaşıydı Cath'in. Zaten kendi halinde olan, öyle her şeyi umursamayan, yurda fazla gelmeyen bir kızdı. Kendine has bir karakterdi ve onu da sevdim... Rahatlığı, hayata boşvermişliği hoşuma gidiyordu.
  Zaten kitaptaki karakterler çok güzel işlenmişti, onları sevmemek imkansızdı.
Ama Cath'i bir başka sevdim. Bu kitapta herkes Levi'nin, Cath için çok emekler harcadığını düşünmüş ama bence çok emek harcamadı. 
Hani bir emek harcayarak birini kazanmak var, birde kolay kazanmak var. Levi öyleydi, Cath onu istediği için şans veriyordu yoksa Levi, o şansı emek vererek kazanmıyordu. Uğraştı illa ki bir şeyler için ama yine de onlar bana göre basit şeylerdi sanırım ben daha büyük şeyler istiyorum... :) 
  Kitap orta şekerliydi bence hani okunsada olur okunmasada olurdu... Okusanız bir şey kazanmazsınız, okumasanız da bir şey kaybetmezsiniz. İlla da tavsiye edeceğim bir kitap değildi. Benim yorumum bu kadardı, umarım faydalı olmuştur kitap için düşüncelerim... 
  Çok çok iyi bakın kendinize... Bol okumalı günler, saatler diliyorum. Hoşça kalın... :) 

Kitaptan Alıntılar

 ''Nasıl devam edeceksen öyle başla.''

 ''Bir şeyden hoşlanmadığına karar vermek için önce onu denemen gerekir.''

 ''Ben insanları öylesine öpmem. Öpücükler benim için basit şeyler değildir.'' 

 ''Ama ben bu olaydan olumsuz etkilenmedim. Ben izin vermedikçe hiçbir şey beni olumsuz etkileyemez.''

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Beni Bulun Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 08:06:00 0 yorum

Arka Kapak
  Michelle Knight 2002 yılında, Ariel Castro isimli bir okul servisi şoförü tarafından kaçırılıp, on yıldan uzun bir süre taciz, tecavüz ve işkenceye maruz kaldı. 2003 yılında Amanda Berry, 2004 yılında Gina nDejesus tutsak olarak Michelle'e katıldı. 
  6 Mayıs 2013'te bir fırsatını bulup tutsaklıktan kurtulmalarının ardından, bu olay dünyada büyük yankı uyandırdı. Şimdi ise binlerce kişinin merak ettiği konu şu: O evin içinde neler oldu? 
Üç kadın akıl almaz işkencelere dayanacak gücü nasıl buldu?

  Michelle Knight, gözler önüne serdiği bu sarsıcı hikayesiyle suskunlar için bir ses, her yıl kaybolan binlerce çocuk ve genç için güçlü bir sembol oluyor. 

Kitap Yorumum

  Herkese merhaba yeniden... :) Beni Bulun, otobiyografi tarzında bir kitap. İki günde kitabı bitirip yorumunu hemen girmek istedim. Aslında kitap o kadar güzel ve akıcı ki bir günde bile bitirilebilir ama kesinlikle sindirilerek okunması gerekiyor. 
  Ben bu kitabı okuduktan sonra biraz daha erkeklere karşı düşman oldum. Erkek egemenliği bir kere daha gözüme battı. Kesinlikle herkes okumalı diye düşünüyorum. Kitabı sadece 18 yaşından büyüklere tavsiye ediyorum. Bazen elimizde bulunan özgürlük bize çok basit geliyor, fakat öyle hayatlar var ki hakkımız olan şeylerin küçük miktarını bile aldıklarında onlara lüks gelebiliyor. Otobiyografi tarzında bir kitap olduğundan ben Michelle Knight üzerinden bahsedeceğim.
  Michelle Knight, çok yoksul bir ailede büyüyor. Asla ailesi tarafından sevgi görmüyor. Birde yaşadığı evde çekirdek aile olarak yaşamıyorlar. Akrabalarıyla beraber aynı evde kalıyorlar. 6 yaşında akrabası tarafından tecavüze uğramaya başlıyor ve yıllarca aynı evin içerisinde her gün tecavüze uğruyor. Bir gün evden kaçmayı başarıyor fakat bu seferde köprü altlarında yaşamaya çalışıyor. Daha yaşı çok küçük olduğu için ailesi onu bulup tekrar eve götürüyor. Eve gelişiyle beraber, o akrabası tarafından yine her gün tecavüzler de başlıyor. Ve en çok beni üzen şey; ''tecavüz sırasında artık mutlu olduğum şeyleri düşünüyordum o adam üzerimden inene kadar'' diyor. 
  Bir gün aynı okulda okuduğu bir çocuğa aşık oluyor. İlk defa sevginin ne olduğunu görüyor. Ama bu çocukta Michelle'i kullanıp onunla beraber olduktan sonra ayrılıyor. Michelle, bu çocuktan hamile kaldığını anlıyor ve annesinin bu çocuğu istememesine rağmen doğuruyor. Hatta hamileliği boyunca tecavüz eden kişiye, karşı koyduğuna bile şaşırıyor. Ve bir gün içinde büyüttüğü, ona her zaman umut olan, ışık olan bebeği joey'i kucağına alıyor. 
  Michelle, oğlunu hep oyuncak ayım diye seviyor. Bu benim çok ama çok fazla hoşuma gidiyordu. Tüm hayatını oğluna adayabilirdi, çok fazla seviyordu onu. Michell'in annesi ve babası boşanıyor ve annesi artık evlerine başka bir adam getirmeye başlıyor. Bu getirdiği adamda Michelle'e zarar vereceği sırada, oğlu ağladığı için adam gidip oğlunun ayağına zarar veriyor. Hastaneye kaldırdıklarında oğlu elinden alınıp, sosyal güvenlik kurumuna bırakıyorlar. Elinde olmadan önce çocukluğu, sonra oğlu ve sonrada 11 yılı elinden alınıyor. 
  Bazı ayrıntılar var onları burada vermek istemiyorum ama bir şekilde Michelle, sapkın bir adam tarafından kaçırılıyor. Kaçırıldığı evde hiç kimsenin aklının ucundan bile geçiremediği işkenceleri yaşıyor, tecavüzlere uğruyor. Kaçmak için çok çırpınıyor fakat her zaman başarısızlıkla sonuçlanıyor. 2 yıl aradan sonra adam başka iki kızı daha kaçırıp eve dahil ediyor. 11 yıl boyunca bir insanın aklını kaçırmamasının imkanı olmayan yerde, işkencelerde, Michelle hep oğluna kavuşacağı hayaliyle yaşayıp, hayallerinde onunla konuşup, ona mektuplar yazıp, resimler çizerek yaşamaya dair isteğini hiç bitirmiyor. Bir gün o evden kurtulabileceğine dair umut hiç bir zaman tükenmiyor. Zaten kendisi de söylüyor umutsuz yaşayamazdım diye. Michelle'i kaçıran adam sürekli ona kimsesiz olduğunu ve bu şekilde olduğu için hiç bir yerde onu arama çabaları olmadığını söyleyip acısına acı katmayı da başarıyor. Michelle, anılarını yazarken adamın adını bir kere veriyor ve sonra onun adını hiç yazmıyor. Canavarların adlarının olamayacağını ve onun ismiyle yazılmasını hak etmediği için kitapta ondan bahsederken ''adam'' diye bahsediyor.
  Kitap, fazlasıyla güzeldi. Hayat dersleri çok bol olan bir kitaptı. Ve sizden bir ricam var, eğer çevrenizde görmeye alışık olduğunuz bir insanı bir anda görmemeye başlarsanız mutlaka ama mutlaka polise veya onu tanıyan arkadaşlarınıza, eşinize dostunuza haber verin çünkü bu dikkatsizlikle birçok insanın hayatı elinden çalınıyor.
   Kitabın arasında bir de yaşadığı ev ve gördüğü işkencelere ait zincirlerin resimleri de bulunuyordu. Bu resimlerin bulunması da nasıl bir alanda kaldığını en güzel şekilde bize sunuyordu ve yaşadığı tüm zorlukları bir kez daha somut bir şekilde görüp anlıyorduk. Alın okuyun ve okutturun kesinlikle. :) Ayrıca çeviri muhteşemdi ve çok akıcıydı. Daha ne kadar övebilirim bilmiyorum, sadece herkesin emeğine sağlık diyebilirim. :)) Şimdiden size de keyifli okumalar dilerim. Başka kitaplarda görüşmek üzere, Hoşçakalınnn... :)

  Kitaptan Alıntılar
  
  ''Hayatınız sizden çalındıktan sonra en temel şeylere sahip olmak bile sizi mutlu ediyordu.''

  ''Hayatın acısını ve tatlılığını duyumsamak ve geçmişimle kendi başıma yüzleşmek zorundayım. Sonrası, inişlerle çıkışlar... Sonsuzluğun özgürlüğünde olabilmek için anın değerini bilmek gerek.''

  ''Orada bir yerlerde hayatın güzel olabileceğini, seni seven birinin çıkabileceğini biliyorum. Tek yapmamız gereken siyah-gri bulutların dağılmasını beklemek. Ardından, bizlerin gülen palyaçoların arkasındaki güzel yağmuru görebiliriz.''



29 Ağustos 2016 Pazartesi

Bir Tutam Aşk Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 09:00:00 0 yorum


Arka Kapak

''Sen olduktan sonra bir daha asla yolumu kaybetmem Kerem. Sen benim ışığımsın, deniz fenerimsin.''

  Herkesin hayatında bir deniz fenerine ihtiyaç vardır... 
Karanlıklar içinde kaybolup yolunu kaybetmesin diye. Ailesinin dik başlı, haşarı kızı Zeynep... Deniz fenerine tutkun, avukatlığı bırakıp hayallerinin peşinden mutfağa giren, iri kahverengi gözlü, kendisi gibi asi olan kıvırcık saçlarıyla acemi bir şef adayı... Amerika'da büyümüş, yakışıklı, dövüş sevdalısı Kerem...
  Hareli yeşil gözleri, yanağında gamzesi, işkolik olmasıyla ünlenen usta bir şef... Bir telefon konuşmasıyla başka yerlere savrulan iki farklı hayatın aksi tesadüflerle ortak bir ''aşk''ın dile gelmiş hali... Kader onları başka ülkelerden, şehirlerden koparıp İstanbul'da, lüks bir restoranın mutfağında birleştiriyor. Bol baharatlı, soslu, tarçınlı, balkabaklı, acılı, ekşili bir romana hoş geldiniz.

  Şimdi dumanı üstünde tüten sıcak bir kahveyle tarçınlı kurabiyelerinizi alıp koltuğa kıvrılmanın zamanı. Hepinize keyifli okumalar.

Kitap Konusu

Merhaba arkadaşlar... :) Uzunca bir süre burada kitap yorumu paylaşamadım hatta pek fazla kitap okumaya da vakit bulamadım. Ağustos ayı bu bakımdan benim için biraz eksik bir ay oldu, ama bunun telafisi elbetteki edilecek. :) ,
  Bu ay fazla kitap okuyamamamın birkaç sebeplerinden biri de ''Bir Tutam Aşk'' kitabı oldu. Size bunun sebebini kitabın yorumuna geçtiğimde birazdan aşağıda anlatacağım ama önce konusunu paylaşmak istiyorum sizlerle...
  Zeynep ve Kerem adlarında iki ana karakterimiz var. Zeynep Eskişehir'de okuyup büyümüş. Üniversiteyi başka şehirde okumak yerine Eskişehir'de kalıp Anadolu Üniversitesinde Hukuk okumayı tercih etmiş. Belli bir yaşına kadar anne ve babasının sözünden çıkmamış. Hayatını anne ve babasının hayallerine göre şekillendirmiş. Ancak okulu bitirince anlar ki avukatlık ona göre değil, o da aşçılık okumaya karar veril. Aşçı olması için İstanbul'a gitmesi gerekir. Zor zahmet ailesini ikna edip İstanbul'a arkadaşı Derya'nın yanına yerleşir. 
  Okuluna gidip gelirken bir gün yaptığı bir sakarlıktan sonra iş kapısı açılır ve çok lüks bir restoranda işe başlar. Ve orada hayatının aşkı olan Kerem ile yavaş yavaş birbirlerini sevmeye başlarlar. 
  Kerem ise Amerika'da aşçılık eğitimini tamamlamış, orada düzenini kurmuş bir genç... Ama bir gün abisi için İstanbul'daki restoranın başına geçmesi gerekir. İstanbul'a gelir ve iki aşığın yolları az önce de bahsettiğim gibi burada kesişir. Devamını da öğrenmeyi sizin okumanıza bırakıyorum... :)

  Kitap Yorumum

  Öncelikle kitap 638 sayfa olmasından dolayı çok kalındı. Bunun yanında gereksiz yere ayrıntı verilip kitap gereksiz yere uzatılmıştı. Ben gerçek anlamda kitabı alıp okuduğuma pişman oldum. Bütün ağustos ayı boyunca elimde sürüklenen bu kitabı okumak zorunda kaldım. Ayrıca kitap çok ağır tarçın kokuyordu. Tarçın kokusunu sevmeyenlerin buna dayanacaklarını hiç zannetmiyorum. Ben tarçın kokusunu sevdiğim halde bu kitabı okurken bana bile çok ağır geldi.
  Olaylar Kerem ve Zenep'in ağzından anlatılmıştı. Zaten kitabın yazıları inanılmaz derecede küçük ve çok rahatsız ediciydi, birde Kerem'in ağzından anlatılanlar daha da fazla küçük yazılı ve yorucuydu. Çok defa bırakmayı düşündüm ama kitap ve filmleri sonuna kadar bitirme takıntım olduğundan dolayı büyük bir sabırla okumaya devam ettim. 
  Zeynep ve Kerem o kadar çok ergen gibi davranıyorlardı ki bana lise aşıklarını anımsatıyorlardı. Aralarındaki ilişki çok klişeydi. Birde iki ortak arkadaşları olan Derya ve Alp çifti vardı. Hani iki sevgilinin yakın arkadaşlarını da birbirleriyle sevgili yapma çabaları gibi bir çabadaydılar. 
  Seri bir kitapmış. İkinci kitabını okuyacağımı zannetmiyorum asla. 
Bir düşünüyorum da kitap hakkında anlatılacak bir şey bile yok ya. Kitabın tek amacı Zeynep ve Kerem'in sevgili olmasını sağlamaktı. Birde Kerem'in sürekli serseri gençler gibi Zeynep'e güzelim güzelim demesini hiç sevemedim. Zeynep''in ise aşık olduğunu belli etmemek için gereksiz yere girdiği tavırları hiç sevemedim. İkisi de hiç doğal karakter değillerdi. Kitap kendisini çok tekrarlıyordu. Bir olayı Zeynep'in gözünden okuduğumuzda aynı şekilde hiç bir fark olamadan aynı şeyleri Kerem'den de okuyorduk. Hep aynı cümleler, hep aynı olaylar kendisini tekrarlayıp gitti sonuna kadar. 
  Kerem ve Zeynep'in aşklarının tek engelli Zenep'in ailesiydi. Bence bu kadar basit bir konusu olmamalıydı. Ailesi önce Zeynep'in başka şehire gitmesini istemiyorlardı, sevgilisi olduğunu öğrendiklerinde de Kerem'i tanımadan etmeden sebepsiz yere istemediler. Sonuçta küçük bir kızdan bahsetmiyoruz, okulunu bitirip kendi kararlarını verebilecek ve zamanı geldiğinde de bunun çok normal bir şey olduğu gibi evlenip gidecek. Ama ailesi bir türlü bu düşünceyi kabullenemiyordu. Bu bakımdan da çok saçma bir düşünce ve anlamsız bir şeyler vardı. Sırf kitabın konusu aşk olduğundan dolayı kolay bir aşk olmaması için yazar heralde böyle saçma bir engel koydu.
 Benim kitap hakkında düşüncelerim bu yönde. Aranızda sevenleriniz de vardır eminim ki ama ben hiç sevemedim... Pişmanlık sebebimdi yani bu kitap bu ay için. 
  Şimdiden sizlere keyifli okumalar diliyorum. Hoşçakalıııın... :))

Kitaptan Alıntılar

  ''Ben de yıllarca müzik kutularındaki melodi gibi sadece tek bir şeyi tekrarlayıp durdum.''

  ''Deniz fenerleri benim için çok özel. Karanlıkta etrafa saçtıkları ışıkla kaptanlara nasıl yol gösteriyorlarsa; benim için de deniz fenerleri bir yol gösterici, yolumu kaybetmememi engelleyen bir kurtarıcı.''

  ''Erkekler her zaman sevdikleri kadını yarı yolda bırakacak kadar güvenilmez oluyorlar. Ya da bana hep böyleleri denk geliyor.''

  ''Aşk, insan yaşamının en güzel duygusu. Hiç kimsenin tam olarak tanımlayamadığı, hayatı boyunca en çok aradığı, en çok yaşamak istediği şey. Şu ana kadar yaşadığım kalp kırıklıklarım, üzüntülerim, yiten hayallerim beni bugüne hazırlamak içinmiş. Artık geçmişim için üzülmüyorum. Yaşamda her şeyin nedeni varmış. Tüm yaşananlar için minnettarım.

28 Temmuz 2016 Perşembe

Keşke Senden Nefret Edebilseydim Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 12:33:00 1 yorum

Arka Kapak

Ben seni görmeden önce sen beni gördün.
Bir kız: Gemma, havalimanında, ailesiyle
tatile çıkmak üzere.
Gözlerinde öyle bir bakış vardı ki
Bir adam: Ty, salaş, bronz tenli, olgun görünümlü, nedense tanıdık, gözleri buz gibi mavi.
Sanki beni istiyormuşsun gibi.
Kız ailesinden uzaklaşıyor. Bir anlığına. Adam onun kahvesinin parasını ödüyor. Ve içine ilaç atıyor.
Hem de çok uzun süredir.
Gemma ne olduğunu anlamadan Ty onu alıp götürüyor. Kumlara ve sıcağa. Boşluğa ve kimsesizliğe. Hiçliğe.
Ve onu sevmesini bekliyor.
Kurbanın, kendisini kaçırana yazdığı bir mektup olan Keşke Senden Nefret Edebilseydim Gemma'nın hayatta kalmaya dair ümitsizlik dolu öyküsü. Gemma'nın bedenini çalan Ty, genç kızın içinde çığlık atan tüm içgüdülere rağmen kalbini de çalmayı başarabilecek mi?


Kitap Konusu

  Merhaba arkadaşlar. :) Uzun zamandır merak ettiğim bir kitabı daha okuyup bitirdim... Yine önce konusundan bahsedip sonrasında da kendi düşüncelerime geçeceğim.
  Gemma 16 yaşında bir kız. Bir gün ailesiyle beraber seyehat etmek için Bangkok Havalimanında beklerken kahve almaya doğru gider ve orada Ty adında bir genç Gemma'nın kahvesini öder. Gemma için çok tanıdık gelen bu genç, Gemma'yı kendi oturduğu masasına davet eder ve orada kaçırır. 
Onu sadece ikisinin olduğu bir çöle götürür ve Gemma'nın onu sevmesini bekler. 
  Gemma elinden gelen her fırsatta kaçmaya çalışır fakat başarılı olamaz, bulunduğu kadere razı olmaya başlar. İlk zamanlarında çöldeki günlerini Ty'den korkarak geçirir, bir fırsat bulup Ty'nin onu öldürmek istediğini düşünür fakat Ty düşündüğünden farklı birisidir. Ty'i tanıdıkça ona karşı farklı hisleri oluşmaya başlar. Gemma çöldeki hayatına da artık alışmaya başlayıp, günlük işlerini yapmaya alışmışken olaylar bambaşka şekilde gelişir. 
Konusu bu şekilde olan kitaba birde benim gözümden bakalım dilerseniz. :)

Kitap Yorumum

  Kitap Gemma'nın Ty'e yazdığı mektuplardan oluşuyor. Çok farklı ve çokta güzel bir kitaptı. Stockholm sendromu çok güzel yansıtılmıştı. Kaçırıldığındaki o hissettiği duyguları ben okurken birebir hissettim. Gemma'nın çırpınışları, içine düştüğü o çıkılmaz durumu çok güzel anlatılmıştı. Okurken aynı zamanda yaşatan kitaplardandı.
  Karakterlerimizden Ty, hasta bir kişilikti. Takıntılı durumu vardı. Tabii bunu çocukluğunda geçirdiği kötü olaylara da bağlayabiliriz. Buz mavisi gözleri, kaslı vüduduyla aynı zamanda da yakışıklı bir karakterdi. Çöldeki yaşadığı evi kendisi yapmıştı ve su işleri gibi bir çok ustalık gerektiren işlerden de anlıyordu yani aslında çölde nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyordu. Kendisini oraya çok güzel şekilde adapte edebilmişti. Şehir hayatını hiç sevmiyordu, çocukluğundan beri yaşadığı ortam çöl olduğundan oraya alışıktı zaten. Gemma'yı da kaçırmış olmasına ve istemediği bir hayatı yaşatmasına rağmen kendisini sevmesini bekliyordu. 
  Gemma ise kaçırıldığı sabaha uyandığında bambaşka bir hayatta, bambaşka bir yerde buldu kendisini. Orada kaç gündür olduğunu anlamak içinse, yatağının başına her güne bir çizgi atıyordu. Ty'e hiç güvenemiyordu, onu bir şekilde öldüreceğini düşünüyordu. Muhteşem bir karakterdi Gemma, sanırım o durumda ben onun kadar güçlü kalamazdım.Yaşadığı duyguları okuyan olarak çok içten anlıyordum. 
  Bir yandan Ty'nin ruhsal hastalıklı kartakteri, diğer yandan da Gemma'nın artık ona sığınmak isteyen duygu karışıklığı olan karakteri arasında çok kefiyli bir okuma yaşatıyordu kitap bizlere.
Gemma'nın Ty'e alışmak isteme süreçleri çok güzeldi. Aslında o ortamda, o koşullarda olmasalardı kesinlikle birbirlerine çok yakışan çift olurlardı. 
Bazı kitabın eleştirilerinde sonunun eksik kaldığından bahsediliyordu. Bence sonu ucu açıktı sizin hayalinize bağlıydı. Ama yinede aslında o sondan da her şey anlaşılabiliyordu. 
  Kitabı kesinlikle herkese tavsiye ederim. Aşk kitabı diye alırsanız yanılırsınız, elle tutulur bir aşk yoktu. Kitap yukarıda da belirttiğim gibi Stockholm sendromu konu alan bir kitaptı... Zaten bu sendrom da sonlara yaklaştığımızda kendisini belli ediyordu. Psikolojik durumlara daha çok ağırlık verilmişti. 
  Kitabın adı da tam işlediği konuya yakışan olmuş. :)) 
Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı. Umarım sizde okuyup beğenirsiniz. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum hepinize. Bir başka kitaplarda görüşmek üzere... Hoşçakalın.

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Senli Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 12:50:00 0 yorum


Arka Kapak
  
  Bu defter, beraber yaşadığımız her şeyin anısına övgüyle yazılmış, hatırlanmaya değer her şeyi içeriyor. 

  Hayır, bu bir günlük değil, bu senli bir anılar geçidi olavak.

Senin ve benim...
Karan ve Bahar'ın...

  Sevgin içimde büyüyen bir çığı anımsatsa da, o çığın üstüme devrilip sonumu getireceğini adım gibi bilsem de yine de yanında olduğum için, varlığını hissedebildiğim için hep binlerce kez şükrettim.

  Seni sevmek daha değerliydi, kendimden daha çok...

Kitap Konusu

  Merhaba arkadaşlar. :) Bugün yeni temamla kitap yorumlayacağım. Yeni bir arka plana geçmeyi epeyce düşünüyordum ama nasıl bir şey istediğimi tam bilemiyordum. Sonunda bir karara vardım ve bu sayede iki hafta önce okuyup bitirdiğim kitabımı yorumlayabileceğim... :) Bu ön bilgiyi de sizinle paylaştığıma göre kitabın konusuna gönül rahatlığıyla geçebilirim.
  Kitap, Bahar ve Karan adında iki ana karakterin anılarından oluşuyor. Bahar üniversite öğrencisi ve Karan'a aşık hemde deliler gibi aşık. İlişkileri çoğu durumdan dolayı imkansız ve bir çıkmazda. Karan'ın kendi içinde bitiremediği sorunları, bitiremediği bir aşkı var ve Bahar'ı sadece canı istediği zamanlarda yanında tutuyor.   Bahar ise Karan için herkesi karşısına almaya hazır durumda. Karan her istediğinde yanına koşuyor, kendisinden ödünler veriyor ve bunları yaparken bir nebze bile olsa üzüntü yaşamıyor, çünkü saplantı denilecek kadar çok fazla seviyor. İlişki bu şekilde sadece bir tarafın verdiği emekle sürüp giderken, kitabın sonunda her şey allak bullak oluyor ve her şeyi başka yöne çekebiliyorsunuz. Yazar gerçektende tahmin edilemez bir son yazmış, okuyucuyu duygudan duyguya sokmuş, sonunda da o asıl vuruşu yapmış. O yüzden ağzımdan bir şey kaçırmamak için kitabın konusundan çok fazla bahsedemiyorum ve ayrıca bir olay örgüsü de olmadığı için bahsedebileceğim çok bir şey yok bu konuda. 

Kitap Yorumum

  Kitabı çok fazla beğendim. Harika bir kitap olmuş bu yüzden Merve Akıncı'nın kalemine ve yüreğine sağlık. 
Bahar ve Karan bizden biriydi, okul arkadaşımız, komşumuz, sokakta hiç tanımadığımız birileri gibiydiler. Kitap 147 sayfaydı ve bir oturuşta nasıl olduğunu bile anlamadan kitabı bitirmiş buldum kendimi. 
  Bahar'ın aşkı saplantılıydı ama hiç yadırgamadım bu durumu hatta üstüne üstlük saygı duydum. Ama bu kadar aşk her zaman insanı çok fazla yaralar. Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi aşkında fazlası çok zarar. Bahar'ın içinde bulunduğu o karışık ilişkisi, hemde bu ilişkiden daha fazla üzülmemek adına vazgeçmek için hiç bir şey yapmaması o kadar acı bir durum ki... Karan'ın o kadar yaptıklarından sonra küçücük bir ilgisiyle ona dünyasını verebilen bir kızdı. Kendisini ne kadar çok üzdüğünü farkındaydı ama yinede ona karşı kırılıp, küsemiyordu. Karan'ın onu küçümsemesine, arkadaşlarının yanında utandırmasına bile alışmıştı yeter ki onun yanında olsun düşüncesindeydi.
  Karan ise hani şu, istemem ama yanımda bulunsun diyen tip erkeklerden. Hem yanında olsun zor zamanlarında hemde istemediği zaman sormadan sorgulamadan göndersin kızı kafasındaydı. 
  Bahar'ın aşkı beni çok üzdü. Verdiği emekler, emeklerine değmeyen bir adam ve hala bir umut peşinde olmasıyla bir an elinden tutup onu o karanlıklardan çıkarma isteği yarattı. Ama kitabın sonu tamamen dağıttı benim duygularımı, ne hissedeceğimi bile bilemedim ben. Bu yüzden kitabı kesinlikle herkese tavsiye ediyorum. 
Aynı zamanda yazarın dili de çok güzeldi. Akıcı bir dili vardı, bu yüzden de kitap kendisini bir buçuk saatte okuttu. 
  Ben bu kitabın kesinlikle devamını gelmesini isterdim çünkü öyle bir ters köşe yapan bir son olmuştu ki devamının kesinlikle gelmesi gerekiyordu bu hikaye burada bitemezdi. Hatta kitabın sonuna Karan'ında düşünceleri konulabilirdi. Birde onun gözünden görürdük olayları çünkü kitap, defterine yazdığı anılarından dolayı  Bahar'ın ağzından anlatılıyordu.
  Kitabın anılarla dolu geçitlerin aralarına sıkıştırılmış çokta güzel resimler vardı. Bu resimler Karan'ın Bahar'a hediye ettiği polaroid kamerayla çekilmişti ve Bahar bu kameraya şipşak kamera diyordu, çok hoşuma gitmişti bu kısım.
  Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı çok beğendim umarım sizde beğenirsiniz bu kitabı ve benimle düşüncelerinizi paylaşırsınız.:)) Hepinize keyifli okumalar diliyorum, Hoşçakalın...
  
Kitaptan Alıntılar
  
  ''Sana beni kazandıracaktım. Oysa sen beni çoktan gözden çıkarmış gibiydin.''

  ''Seninle beraber, azla yetinmeyi öğrenmiştim, Seninle beraber kendime hayati önem taşıyan dersler çıkarıyordum.'' 

  ''Beni her seferinde yaralayan sen olsan da, senin göğsüne başımı gömer teselliyi yine sende bulmaya çalışırdım.''

8 Temmuz 2016 Cuma

Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 10:45:00 0 yorum
Kitap Adı: Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
Yazar: Stefan Zweıg
Yayın: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Sayfa: 71
Puanım: 5/5







   Zweig bu novella'sında bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikayesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekan olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera'sını seçen Zweig, 1920'li yılların sonlarında Avrupa'nın ''Kibar'' tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker...



   Herkese aynı gün içinden yeniden merhaba. :)) Bugün bir ilki gerçekleştiriyorum ve aynı gün içinde iki kitap yorumu giriyorum, umarım beğenirsiniz. :) Yine düzenimi bozmadan önce bu çok ama çok beğendiğim kitabın konusundan bahsedeyim. Zaten çok kısa bir hikaye o yüzden konusunu da çok ayrıntı vermemeye dikkat ederek şöyle bir anlatayım diyorum... :)
  Kitabın konusu Fransa'da geçiyor. Madam Henriette isminde orta yaşta bir kadının kendinden yaşça küçük bir beyefendiyle kaçmasından başlıyor. Bayan Henriette, iki çocuğunu ve kocasını bırakıp çok kısa bir süre içinde tanıdığı adama kaçmasıyla orada bulunan bir çok insan kendi yorumunu yapar. Kimileri çocuklarını bırakıp kaçmasını çok adice ve çok yanlış bulurken, kimileri bunun altındaki sebepleri konuşmaya başlarlar. Her kafadan farklı sesler çıkar. Bir gün yine bir masa etrafında bu konu konuşulurken Mrs C. isminde bir yaşlıca bir kadının bir adam dikkatini çeker. Bu adam o konuya farklı şekilde yaklaşır, kadının kaçmasının altındaki sebepleri bilmeden böyle ağır konuşulmamasını anlatır. Kadın dikkatini çeken bu adamla sohbete başlar. Adamın kadını yargılamadan konuşması hoşuna gider ve bu adama geçmişiyle ilgili kimseye anlatamadığı en büyük sırrını anlatmaya karar verir. Bir mektup yazıp ona ulaşmasını sağlar ve bir sırrı olduğunu bu sırrın artık ona ağır geldiğini, güvenebileceği birisine bunu anlatıp üstünden atmak istediğini yazar. Adam kabul eder ve kadının kaldığı odada buluşurlar.
  Kadın adama o büyük sırrını anlatır ve hikaye bu konudan oluşur. 

   Konusu bakımından benim çok hoşuma gitti. Kısacık hikayede bir çok şey barındırıyordu. Mesela bir çok bakış açısı kazandırıyordu. Bir yandan hak verirken bir yandan sorguluyorduk. Ve bir kez daha öğrendiğim en büyük şey insanlar tanımadıkları insanların yaşamları hakkında çok kolay yorum yapabiliyorlar. Asıp kesiyorlar. Halbuki hepimizin farklı farklı yanlışları oluyor bu hayatta. Kitap vermek istediği dersi çok güzel veriyordu. Bu bakımdan kitabı çok beğendim. Dili bakımından da çok güzeldi. Sade ve akıcı bir dili vardı. Zaten bir klasikleşmiş eser çok fazlada söz söylemeye gerek yok aslında. 
  Kitabın adından da anlaşıldığı gibi, bir kadının hayatını değiştiren, geleceğini değiştiren anısını 1 gün içinde yaşıyor. 
Eskiden beri klasikleri okumayı çok seviyorum, bazen klasik kitapları elimde gören arkadaşlarım ne yapıyorsun bunları okuyup diyorlar ama benim klasiklerden aldığım keyfi hiç bir güncel kitap veremiyor. Bu kitaplarda bulabiliyorum samimi duyguları, samimi karakterleri. 
  Her tarz kitap insana bir şeyler kazandırır ama klasikler bir tık daha fazlasını kazandırır diye düşünüyorum. 
  Bu kitapta tarihteki Fransa'yı daha yakın tanırken, insanlarını da daha iyi tanımış oluyoruz en önemlisi kültürleri hakkında bir bilgi ediniyoruz. 
  Bu yazardan okuduğum ilk kitaptı fakat yazarın başka kitaplarını da alıp okumayı düşünüyorum. 
Bence bu kitabı, kitap listenize eklemeyi unutmayın gerçekten sıcacık, samimi hikayesiyle bir kaç saat boyunca kendinizi çok farklı bir yerde bambaşka bir kültürde bulacaksınız. 
  Benim çok beğendiğim bir kitap oldu umarım sizde beğenirsiniz. :))) Hepinize keyifli okumalar diliyorum. Hoşçakalın... 

  ''Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.'' 

  ''Yalnızca tutkunun ne olduğunu hiç bilmeyen insanlar, nadiren bu duyguyu tattıklarında, belki de bu kadar çığ gibi ani, kasırgaya benzer tutku patlamaları yaşıyorlar.''

İkİ Hayat Arasında Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 04:06:00 0 yorum
Kitap Adı: İki Hayat Arasında
Yazar: Jessıca Shırvıngton
Yayın: Yabancı Yayınları
Sayfa: 318
Puanım: 3/5







  Mükemmel hayat mı?
Yoksa mükemmel aşk mı?
Sen seç. Sabine herkes gibi değildi. Kendini bildi bileli, iki hayatı vardı. Her yirmi dört saate bir Değişim geçiriyor ve her günü iki kere yaşıyordu. Mükemmel Hayat. Wellesley'de, Sabine istediği her şeye sahipti: cazibeli arkadaşlar, şık kıyafetler, başarılı bir okul yaşamı, herkesin birlikte olmak istediği bir sevgili ve göz kamaştırıcı bir gelecek... Mükemmel Aşk.

Roxbury'de Sabine'in bambaşka bir hayatı vardı: maddi zorluklar çeken bir aile, serseri arkadaşlar ve sırrı ortaya çıktığında başına gelen korkunç olaylar… Ama sonra Ethan'la tanıştı. Yakışıklı ve ilgi çekiciydi; üstelik Sabine, daha önce hiç kimse için böyle şeyler hissetmemişti.

Tüm istediği tek bir hayat yaşamak olan Sabine, bu nihayet mümkün gibi göründüğünde, amacına ulaşmak için bir dizi tehlikeli deney yapmaya başlamıştı. Ama kendisine inanan tek adamı ve geri kalan her şeyi riske atmayı göze alabilecek miydi?




  Merhaba arkadaşlar. :) Kitabı bir kaç gün önce bitirip, yorumunu da fazla geciktirmediğim için çok mutluyum... :) Önce size biraz konusundan bahsedeyim.
  Sabine, 18 yaşında ve bu yaşına kadar hep iki hayat yaşayan bir kız. Hayatı 24 saatte bir değişiyor ve bunu kimseye anlatamıyor. 
Wellesley'de gayet güzel bir hayatı varken bu durum Roxbury'de ki hayatı için geçerli olmuyor. 
  Bir gün Roxbury'de ki hayatında kolunu kırmasıyla tüm hayatı değişiyor. Hemde öyle bir değişiyor ki duyguları, düzeni, alt üst oluyor. 
Wellesley'de Dex adında yakışıklı, sporcu, her kızın isteyebileceği özelliklere sahip bir sevgilisi ve durumu iyi bir ailesi var. Roxbury'de ise eczacı anne babanın orta halli ailenin kızı, ve bir de aşık olduğu Ethan. 
  Sabine bu iki hayatından birine karar vermesi gerektiğini düşünüyor. 
Bir gün kolunu kırmasıyla, kırığın diğer hayatına geçmediğini görüyor. Bu sırada fark ediyor ki artık kurallar değişmiş. Sonrasında kendi sınırlarını zorlamaya, deneyler yapmaya başlıyor. Bu yaptığı deneyler sonucu, başına büyük bir iş açacak şekilde başı belaya giriyor.
İki hayatında da kendisi gibi olamıyor. Hayatlarına adapte olmaya çalışırken rol yapmaya, o hayatına uymaya çalışıyor.
  Kitapta iki hayatını görüyoruz, yaşadığı ikilemleri, vermek istediği kararlardaki yaşadığı kararsızlık anlarını ve her şeyi Sabine ile beraber bizde yaşıyoruz. Ve bize de düşündürüyor biz o durumda olsak hangi hayatımızda karar kılardık diye...
Kitabımızın konusu bu şekilde ilerliyor... Umarım konusu hakkında yardımcı olabilmişimdir. :) 


   Ben kitabı hem sevdim hem sevemedim aslında. Sanırım baya büyük beklentilerle başladığım için bu şekilde düşünüyorum. Konusu bakımından kitabı beğendim çünkü farklı bir konu vardı. Ama karakterleri aynı şekilde beğendiğim söylenemez. Sanırım konuya daha çok önem verilmiş ve karakterler biraz havada kalmış gibi hissettirdi kitap bana. 
Sabine 18 yaşındaydı iki hayatı vardı. Ama duyguları çok güzel anlatılamamıştı. Hissettiklerini hissettiremiyordu. İki hayatı arasında sıkışmış bir kız beklerdim açıkçası. 
  Aşık olduğu Ethan ise bence aşık olunabilecek mükemmel bir karakter değildi. Sabine için fedakarlıklar yaptığını görmüyordum. Kendine has bir karakter değildi. Biraz romanın içinde soyut kalmışlardı sanki. Ethan'dan biraz daha kahramanca şeyler beklerdim. 
Sabine'nin diğer hayatından olan sevgilisi Dex'i daha çok sevdim, çünkü o kendisini biraz daha iyi hissettirebiliyordu. Daha bir elle tutulur geldi bana, diğerleri gibi soyut değildi benim için. Duygularını daha iyi anlayabildim Dex'in.
İki hayatı olduğu için galiba biraz hayatlar eksik eksik kalmıştı, olaylar tam tamamlanamıyordu. Eksiklik çok fazla hissediliyordu. Beni çok etkileyen, bana bir şeyler katan bir kitap olmadı. Meraklıydım, aldım okudum merakımı giderdim sadece. Günlerce elimde süründü, biraz sıkıcıydı, akıp gitmiyordu kitap... 
  Kitabın kapağına gelirsek, güzel bir kapak olmuş, dikkat çekebiliyor. Biliyorum kitabı beğenenler epeyce çok ama renkler ve zevkler tartışılmaz diye düşünüyorum. 
Benim kitap hakkındaki düşüncelerim bu kadardı. Keyifli okumalar diliyorum hepinize. Görüşmek üzere... :)
  
  ''Hayat başka planlar yapmakla meşgulken başına gelenlerdir.''
  
 ''Herkesle aynı olmayacaksın ama zaten kimin herkesle aynı hayatı var ki?''

7 Temmuz 2016 Perşembe

Eleanor & Park Kitap Yorumu

Gönderen Unknown zaman: 06:41:00 0 yorum
Kitap Adı: Eleanor & Park
Yazar: Rainbow Rowell
Yayın: Pegasus Yayınları 
Sayfa: 355
Paunım: 4/5







  Eleanor
_ Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyuyana kadar yanında uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren... Eleanor.

Park
_ Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Eleanor'u ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan... Park.

  İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz aşığın bir okul yılı boyunca sürek hikayesi.
  Eleanor, Park'la karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...


  
  Herkese bayramın üçüncü gününden merhaba, hepinizin bayramını kutlarım ve iyi bayramlar dilerim... :)) Biraz gecikmelide olsa sonunda kitabın yorumunu girebiliyorum, umarım beğenirsiniz... Yine her zamanki gibi önce konusundan daha sonrasında da yorumumdan bahsedeyim. :)
  Eleanor ve Park adlarında iki ana karakterimiz var. Eleanor, kopuk bir ailede yaşıyor, Park tam tersi olarak durumu iyi ve birbirine bağlı bir ailede... 
Eleanor, yeni başlayacağı okulunun ilk gününde bindiği öğrenci servisinde yer bulamaz ve kendisini çok kötü hisseder. Park, Eleanor'un çaresiz durumunu fark edince ona yanını açar ve artık Eleanor onun yanında oturmaya başlar. Hiç konuşmadan geçen yolculuklar sonrasında Park, Eleanor'un kendisinin çizgi romanlarını okurken bulur ve artık beraber çizgi romanlar okurlar, yorum yaparlar sadece ikisinin anlayabileceği çok güzel bir çizgi roman dili olur aralarında... Park, Eleanor'un seveceğini düşündüğü müziklerden oluşan kaset hazırlar ve beraber dinlemeye başlarlar. Ama Eleanor'u gerek üvey babası gerekse sınıfındaki çocuklar rahat bırakmazlar. 
  Aile içinde bile rahat bulamaz, tek huzuru bulduğu yer Park'ın yanıdır... 
Şuan düşünüyorumda kitanın konusu bundan ibaret daha fazlasını sizin okumanıza bırakıyorum ve kendi yorumuma geçiyorum. :)




    Kitap 80'li yılları çok ama çok güzel anlatmıştı. Öncelikle bunu söylemeden geçemeyeceğim... Kitabın kendisine özgü bir konusu vardı ama biraz durumların üzerinde durulmuştu. Olay akışı olmuyordu. Sabah Eleanor'un okula gitmesiyle başlayıp akşam eve gelmesi olayların akışıydı sadece... Ama ikilinin arasındaki diyaloglar, yaşadıkları o yaştaki aşk mı desem, yoksa hoşlanmak mı desem bilmiyorum ama duygusal bağlılık çok güzeldi. Kitap bahsedildiği gibi ilk aşkı anlatıyordu. Karakterler muhteşem anlatılmıştı. İçindeki duruma hemen girebiliyorduk bu bakımdan çok güzeldi.
  Kitabın konusu biraz klişe olmasına rağmen bazı durumlar onu farklı kılmıştı. Mesela; Eleanor fakir bir aileden geliyordu, Park ise zengin... Bu çok alıştığımız bir durum olmasına rağmen farklı olan yönü, Eleanor'un çok güzel bir kız olmamasıydı hatta aksine kendine has bir tarzı vardı. Hantal, kabarık, kıvırcık ve kızıl saçlı, bileklerine her zaman değişik şeyler bağlayan, biraz erkeksi giyinen hatta etrafı hiç takmayan kendine özgü bir kızdı. Park ise etrafı önemseyen, kendisine dikkat eden bir erkekti. Ama Eleanor'u olduğu gibi sevmişti. Onunla vakit geçirmeyi, birbirlerini anlayıp yargılamadan kabul etmeyi sevmişti. Ve Eleanor'un hiç bir şeyini değiştirmeye çalışmamıştı. Kendilerini farklı göstermeden oldukları gibi oluyorlardı birbirlerinin karşısında... 
Rahatla okunulabilecek bir kitap kesinlikle... Kitap hem Park hemde Eleanor'un durumundan anlatılıyor fakat 3. kişi anlatımı var kitapta ve ben bunu da sevmiştim... Kitabı böyle severken 4 puan vermemin sebebi, hiç olay olmamasıydı, durağanlığıydı... Romanın biraz farklı yerlerde, farklı olaylarda da geçmesini isterdim... Yalnız üvey babasıyla ilgili çok şaşırdığım bir şey oldu orada o şekilde bizi şaşırtması çok hoşuma gitti, okuyanlar şimdi anlamıştır benim neyden bahsettiğimi, okumayanlarda okuduklarında fark edecekler. :)
Benden bu kadar arkadaşlar, eğer kitaplığınızda varsa ya da alıp okumayı düşünüyorsanız ertelemeyin ve okuyun kitabı eminim ki hoşunuza gidecek... Yalnız sonu biraz beni düşündürdü. Çok ortada biten bir sondu biraz hava da kalmıştı açıkçası. Ve ben kitabın gidişatına göre o basite kaçan sonu hiç yakıştıramadım. Ama duyduğuma göre kitabın devamını getireceğini düşündüğü için yazar o şekilde bırakmış... Bakalım devamı gelirse de alır okurum çünkü sonundan hiç tatmin olmadım, eğer gelmezse de ben sonunu hayalimde olmasını istediğim gibi yaşatırım... Hepinize yeniden iyi bayramlar dilerim. Görüşmek üzere... :)))



  ''Park onu geri getirmek için çaba harcamaktan vazgeçmişti.
O sadece canı istediğinde, rüyalarla, yalanlarla ve perişan edici bir önceden yaşanmışlık hissiyle geri geliyordu.''

  ''Eleanor'un elini tutmak bir kelebeği tutmaktan farksızdı. Ya da atan bir kalbi tutmaktan. Coşkuyla nefes alıp veren canlı bir varlığı tutmak gibiydi.''

 

Frambuaz Tadında Template by Ipietoon Blogger Template | Gadget Review